Ameer, eşinin iyileşmesi için günün çoğunu yanında geçiriyor, uzun zaman görmediği eşiyle ayrılık hasretini gideriyordu. Bacanağı İbn-i Selâm onu tanımaması normaldi. Herkes onu şu ana kadar ölmüş diye biliyordu. Bir kaç akşam İbn-i Selâm'ın yaşadığı krem rengindeki büyük konağın giriş kapısına kadar onu takip etti. Konağın kapı girişinin her iki yanında yarım yuvarlak sütunun üstündeki kemer, biri siyah diğeri beyaz kesme taştan örülmüştü. Sedir ağacından işlenmiş çift kapının üstünde küçük siyah yuvarlak başlı çivilerle süslenmiş, her iki kanadın pirinç menteşeleri üç parmak genişlikteydi. Kapı, adeta konağın bir simgesiydi. ''Anlaşılan İbn-i Selâm çok zengin olmuş ki böyle bir muhteşem konakta yaşıyor'' Ameer, bir kaç sabah konağa giren ve çıkan kişileri uzaktan gözetledi. Sabahın birinde İbn-i Selâm'dan sonra elindeki sepetle konaktan çıkan hizmetkarın birini pazara doğru gittiğini gördü. Onu takip etmeye başladı. Adamın yüzünü iyice gördükten sonra hanımı Nadima'ya iyi bir haber vermek için adımını sıklaştırarak hana geri döndü. Sevinçle...
''Nadima'm! İbn-i Selâm'ın yaşadığı konağın yerini öğrendim.''
Kadıncağız ruhsal bir çöküntünün içindeydi. Bu yüzden o taraflı bile olmadı. Henüz üstüne çöken karamsar duyguyu atamamış kızına daha kavuşmamıştı. Kocasına hiç cevap vermedi. Ameer şaştı kaldı...
''Ne o! Sevinmedin galiba? Sevineceğini sanıyordum.''
''Buraya gelinceye kadar kızım Leylâ ile ne hülyalarım vardı. Kızımı benden kopardıkları günden beri bu ayrılığa dayanamıyor kahroluyorum. Başına kötü şeyler gelmesinden endişe ediyor bu yüzden çok korkuyorum. Zannettim ki kızımdan bana iyi bir haber getirdin. Bütün umudum buna bağlı.''
''Nadima'm! Üzüntüm o kadar çok ki kelimelerle ifade edemem. Ben de senin kadar endişeliyim. Bir an önce kızıma kavuşmak istiyorum.''
Nadima, ''Allah'ım! Bana acımaz isen bari çaresiz kızıma acı!'' Dedi.
O gece her nedense hanımı durmadan terliyor, bu yüzden üstünün değişmesi gerekiyordu. Halsiz olan eşinin üstünü çıkarmaya çalışırken koynunda sakladığı broşu gördü. Aklına harika bir fikir geldi...
''Nadima! Koynunda sakladığın broşu bana verir misin? Bir yolunu bulup bunu mutlaka İbn-i Selâm'ın hanımı Nesrina'ya ulaştırmalıyım.''
Nadima tereddüt etmeden broşu kocasına verdi. Ameer odanın içine bir göz attı. Belli ki bir şey arıyordu. Gördüğü başörtüyü aldı. Nadima:
''O başörtüyü alma! O, kızımdan bana kalan tek hatıradır. Onda kızımın kokusu var. Onu kokluyor onunla avunuyorum.''
''Aklıma bir fikir geldi. Şu anda o başörtü bana lazım. Düşündüğüm gibi her şey yolunda giderse ablana kavuştuk demektir.''
Ameer, artık hizmetkârı tanıyordu. Ameer birkaç sabah konak kapısına yakın bir yerde onu çıkış kapısında bekledi. Nasıl olsa bir gün bu konağın kapısından çıkacaktı. Bu günlerce sürse bile kızı için burada bekleyecekti. Nihayet bir hafta sonra sabahın köründe oval bir sepetle konak kapısından çıktığını ve açık pazara doğru ilerlediğini gördü. Onu peşi sıra takip etti.
Hizmetkâr elindeki sepetle pazarın hemen her yerini dolaşıyor, satın alacağı her şeye özen gösteriyordu. Aldığını sepete koymadan önce çok sıkı pazarlık yapıyordu. Pazar oldukça kalabalıktı. Meydanın açık yerinde berberin biri elindeki ustura ile bir adamı tıraş ediyordu. Başka bir yerde ise adamın biri elinde tuttuğu küçük şamdana benzer kabın içindeki ateşten çıkan dumanla genç bir kızı tütsüyor, kızın yanı başında duran orta yaşlı bir kadın onları izliyordu.
Ameer'ın tek düşüncesi ilk fırsatta altın broşu hizmetkârın elindeki sepetin içine koyup bu sepet vasıtasıyla konağa girmesini sağlamaktı. Bir şeyler satın almak bahanesiyle adamın bulunduğu tezgâha yanaştı. Önceden pembe başörtüyle sıkıca sardığı broşu hizmetkâra çaktırmadan sepetin içine koydu. Yapmış olduğu bu işten dolayı bir zafer edasıyla kendini iyice rahatlamış hissetti. Mutlaka bir haber çıkacak diye ümitlenen Ameer, hana döner dönmez, sevinçle...
''Nadima'm! Sana önemli bir haberim var.''
''Neymiş şu önemli haber?''
''Verdiğin broşu, hizmetkârın sepetine koydum. İnşallah işe yarar.''
Ameer, hizmetkârı kollamaya başladı. Maksadı bir an önce onunla tanışmak ve konak hakkında ondan gereken bilgiyi almaktı. Birkaç gün sabahın köründe konağın çıkış kapısını izledi. Bu zaman zarfında adam konaktan dışarı çıkmadı. Her nedense hizmetkar dışarı çıkmadı. Bu yüzden telaşa kapıldı... 'Var olan umudumu yitirmeden sabırlı olmalıyım. Gerekirse günlerce, haftalarca bu kapıyı izleyeceğim' diye kendini teselli etti.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Kitabın tüm hakları saklıdır. --------------- Lütfen yorum yapınız!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...