Benim çok sevdiğim, hoşsohbet bir arkadaşım var, adı Zeynep. İç bayıltan sıcakların çöktüğü günlerden birinde beni parka davet etti. 'Seni tanıştırmak istediğim biri var. Çok eski bir dostum. Çok özel biri. Hani hep 'Ben düştüm, ben mutsuzum, şu hayat hiç adil değil.' diyorsun ya, onun hikayesini dinlemeni çok istiyorum.' dediğinde doğrusu çok heyecanlandım. Kimdi bu Gülsüm? Nasıl bir hikayesi olabilirdi ki benim hayat görüşümü değiştirmesi vaat edilen?
Parka vardığımda Zeynep de Gülsüm de soluk yeşil bir örtünün çevresine oturmuş, kek tabağı ve çay termoslarını çıkartmışlardı. Gülsüm mahcup bir edayla gülümsedi. Hoşbeşten sonra elinde çay bardağını çevirerek hikayesine başladı.
'Karmaşanın düzeniyle, kısık ama derinden bir şarkıydı benim hayat şarkım. O karanlık gecede, sanki asırlardır gördüğüm kabusların gerçeğe döndüğü o gecede, karanlık suların boyumu geçen dalgaları susturdu şarkımı. Hep ölmeyi dilerdim ben, ama o gecede ciğerlerime ve genzime dolan su içimdeki o en temel arzuyu harekete geçirmişti.
'Yaşa!'
'Ne olursa olsun yaşa!'
Çabaladım. Gerçekten. Kollarımı bacaklarımı çırptım, nefes almaya çalıştım, yapamadım. Çığlık atmaya muvaffak olamadım. Ağzıma burnuma dolan su nefesimi kesti. Sonra bilincim gitmiş. Karadeniz'in siyah sularında bir gece vakti, siyahlı bir balık adam bulmuş beni.Çok uzaklara götürmüş.
*********************************************************************************
Göğsümdeki şiddetli acı ve ağzımdaki bu berbat tadın şaşkınlığıyla açtım gözlerimi. Külçe gibiydi her yanım, sızım sızım sızlıyordu. Şiddetli bir öksürükle tuttu yeniden. Boğazımdaki acımaya göre fazlaca öksürmüştüm. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey sobaydı. Kocaman bir şömine gibi, camlı, ağır döküm bir soba. Üzerindeki çaydanlığın suyu tıslamalarla kaynıyor, ince bir buhar çıkıyordu mavi ibiğinden.
Tuzlu tuzlu bir öksürük tuttu gene, ciğerlerim çıkıyor sandım. Gözlerim karardı. Nefes almaya çalışarak zor güç doğruldum yattığım yerden.
Neredeydim? Burayı daha önce hiç görmemiştim. En son bir teknedeydim, yok, yok hayır! Tekneden düşmüştüm, çırpınmıştım karanlık sularda, ölmüştüm! Dur, yoksa ölü müydüm? Elimle saçlarımı çektim, acıdı. Hala canlıyım!
Yanımda hissettiğim bir kıpırtıyla ayağa fırladım, sırtımı yaslamak için bir duvar aradım. Ama yine o bilindik baş dönmesi tuttu, gözlerim karardı, kalktığım yere serildim.
Gözlerimi açtığımda üstüme eğilen bir yüz gördüm. Hem ince hatlı hem de güçlü bir yüz. Kumral, çok kısa saçlarla çevrili başına zıtlık olsun diye bırakılmış aynı renkte sakallı bir baş. Yeşilden kahveye dönen gözler bana baktı, sonra geriye çekildi.
Kimdi bu? Daha önce hiç görmediğim, yabancı biri. Şaşkınlıkla doğruldum, daha yavaş, daha dikkatli.
Adam da yanımda ayağa kalktı, dikkatli dikkatli bana baktı, sağ elini kaldırdı. Bekle mi dedi, sakin ol mu dedi, selam mı verdi anlayamadım.
Hala onun kim olduğunu anlamaya çalışıyordum, seyahat grubumdan değildi, iş çevremden de değildi, kesinlikle yabancı biriydi bu adam. Bir yabancı! Bir yabancıyla aynı odadaydım! İçimi bir korku kapladı.
'Kimsin sen?' diye sordum. Telaşlanıyordum. Etrafıma bakındım,
'Neredeyim? '
Cevap vermedi. Anlamamış mıydı yoksa? Aynı soruları İngilizce ve Almanca olarak sordum. Gene cevap yok. Ya sağırdı adam, ya da bu dilleri anlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülsüm
RomanceYazmaya başladığım ilk günlerin şahidi Gülsüm, Zülzine ve Mürşid'den sonra nihayet gün yüzüne çıkacak. Kİtaplarımdaki karakterler çocuklarım gibi. Gülsüm benim en içimi acıtanı, merhametimi en çok hakedeni. Zor bir hayatı var onun, oldukça problemli...