Bahadır'la artık barıştığımız için istediği oyuncağı annesine aldıran bir çocukçasına çok mutluydum. Öylesine mutluydum ki mutfağa girdim ve tatlı yapmaya başladım.
Seda Soydan mutfağa girdi. Bu an tarihe geçmeli.
Mutfağa ilk girdiğimde aklımda pasta yapmak vardı. Fakat buranın o kadar yabancısıydım ki malzemelerin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Eğer Bahadır'la güzel bir gelecek düşünüyorsam en kısa zamanda yemek yapmayı öğrenmeliydim. Sonuçta 18 yaşında kızdım ve sadece makarna,menemen yapabilen bir kızı kimse almazdı.
He unutmadan pasta da yapabiliyorum.
Annemden malzemelerim yerini öğrendim ve tüm malzemeleri mutfak tezgahının üzerine dizdim.
Bir dakika...
Ben tek kişiyim onlar ise benden çoklar. Un,şeker,yumurtaya yenilecek miyim?
Dedim ya, keyfim o kadar yerindeydi ki saçma sapan espriler yapıp duruyordum. Sabah abime selam canım ben amcanım demeseydim daha iyi olurdu tabii.
Eğer öyle demeseydim kumandayı kafama yemezdim.
Ağır ağır pastayı yapmaya başladım. Önce bir kek yapmam gerekiyordu. Şeker ve yumurtayı çırpmaya başladım. Ardından diğer malzemeleri ekledim.
-"Merhaba arkadaşlar! Bugün sizinle harika bir pasta yapacağız!" evet, sonunda kendi kendime de konuşmaya başladım.
Kek karışımını tepsiye döktüm ardından. Tam fırına atacaktım ki abim o pis toynaklarını pardon parmaklarını karışıma batırdı ve parmağını yaladı. İğrenç.
-"Abi mal mısın? Keki bok ettin. Allah bilir tuvaletten sonra da yıkamıyorsun ellerini"
-"Ulan bir şey yapmadım ne abartıyorsun? Hem bunun şekeri az. Zaten senin yaptığın şeyden ne beklenir ki?" Deyince abim, bende kayışlar koptu. Sakin bir şekilde karışıma zarar gelmemesine dikkat ederek tezgahın üzerine bıraktım tepsiyi. Sonra bakışlarımı abime çevirdim. Neyin peşinde olduğumu anlayınca evin içinde adeta yardırmaya başladı.
-"Ulan sen kimsin de benim yaptığım keke laf ediyorsun?! Hadsiz! Geberteceğim oğlum seni. Senin ağzından Miray'a "aşkım senin ağda zamanın mı gelmiş ne?" yazmazsam namerdim!"
-" Nasıl yapacakmışsın peki onu? Yapamazsın kızım. Hele bir yap, hele bir yap o zaman görürsün ebeni!"
Abimle ettiğimiz kavgalarda iyice çirkinleşir ve ağzımızı bozardık. Tabii küçük bir detayı da unuturduk genelde. Konuşmalarımızı annem de duyuyordu.
-"Ya siz ne biçim kardeşsiniz? N'apıyım siz küçükken yaptığım gibi biber mi süreyim ağzınıza ne yapayım? Ulan'lar havada uçuşuyor be! Birbirinize saygılı olun. Hem Seda sen pasta yapmıyor muydun? Tam seninle gurur duymaya başladığım anda iyice gözümden düştün!" dedi annem.
-"Yahu yine mi ben haksızım? Zaten hep Seda haksız di mi? Anne Selim benim kek karışımıma o pis ellerini soktu!"
-" Uğraşmayın birbirinizle! Bak Nurgül'e çaya gidecektim sizi de böyle bırakamam ki! Bırakırsam evde üçüncü dünya harbi çıkar yeminlen"
-"Ya tamam anne sen git, ben de bizimkilerle buluşacağım. Savaş mavaş çıkmayacak yani" deyince abim,
-" A tamam ben de eve Irmak'ı çağırırım o zaman!" dedim.
-"Seda bu eve sözde ismi Irmak olan erkekler girmiyor değil mi?" dedi abim sorgularcasına.
-"Ya salak sen be ima etmeye çalışıyorsun? Miray ablaaa bak abim senin için ne diyor! Diyor ki ağda..."
-"Ben size kavga etmeyin demedim mi? Babanıza söylerim harçlıksız kalırsınız" deyince annem, ikimiz de sus pus olduk.
Harçlık da önemli bir şey hani.
Sonuç olarak annem arkadaşının evine gitti, abim de arkadaşlarıyla takılmaya gitti. Ben de evde yalnız olmamdan yararlanarak Irmak'ı bize çağırdım. O gelene kadar pastam hazırdı ve bir tek süslenmesi kalmıştı. Yani en eğlenceli kısmı.
Irmak gelince beraber pastayı süslemeye başladık. Karman çorman bir şey oldu ama lezzetli olduğu kesindi. Pastanın sadece yarısını ikimiz bitirdik. Nasıl bir açlıktır bu...
Bir dilim pastayı da Bahadır'a götürmek üzere ayırdım. Ama muhtemelen Bahadır oruçluydu. Irmak'la ben malum bir sebepten ötürü oruçlu değildik bugün. Kanka olmak oruç tutmadığınız günün aynı güne denk gelmesidir çünkü. Ya da değildir. Bilmiyorum. Az önce ben uydurdum.
Yine de Bahadır'a pastayı şimdi götürebilirdim. O da iftarda yerdi. Hem iftarda yemesi, pastayı beğenme olasılığını yüzde bin beş yüz artırırdı.
Derken kendimi Bahadır'ın kapısında buldum. Zili çaldım fakat açan olmadı. Tekrar çaldım. Sonuç yine aynıydı. Allah'ın hakkı üçtür diyerekten tekrar çaldım ama yok. Kapıyı açan yok.
Kulağımı kapıya dayadığımda içeriden ses de gelmediğini fark ettim muhtemelen evde değillerdi. Ben de tekrar evine gittim. Zaten hemen karşı daire olduğu için pek uzun sürmedi doğal olarak.
-"Ya nerede bu çocuk! Hem İnci teyzeler ailecek neden evde değiller ki?" dedim söylenerek.
-"Ya pardon da sanane! Canları gezmek istemiştir gezmeye çıkmışlardır. Üstelik madem beni çağırdın gel iki sohbet edelim. Ama lütfen konu Bahadır olmasın" dedi Irmak. Oflayarak kendimi koltuğa attım.
Irmak'la ettiğimiz saçma sapan sohbetin ardından Bahadır'ı aradım. Ancak telefon çalmadı bile. "Aradığım kişiye şu an ulaşılamıyor"muş. Kesin bir yerlerde şarjını bitirdi.
Akşam olmuştu ama hala Bahadır'dan bir iz yoktu. Aramalarıma cevap vermiyordu ve evleri de halen boştu. Yaptığım pastayı ona tattıramamanın verdiği mutsuzlukla saat gece birde uykuya dalmıştım.
---
Ertesi gün moralim iyice bozulmuştu. Çünkü Bahadır hala yoktu. Başına bir şey gelmiş olabilme ihtimali beni korkutuyordu. Üstelik işin ilginç tarafı ortalıkta olmayan yalnızca Bahadır değildi. Ne annesi, ne babası ne de Yaren... Hiçbiri yoktu. Yaren'i de aramıştım ama telefonu çalmasına rağmen cevap vermemişti. Her ne kadar Bahadır için korkmaya başlasam da ona ulaşabildiğimde eğer bir şey olmamışsa beni bu kadar merakta bıraktığı için gebertecektim onu.
1 Hafta Sonra
-"Allah'ım nerede bu çocuk nerede? Çıldıracağım ya çıldıracağım!"
Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen hala Bahadır'a ulaşamamıştım. Hayır gerçekten anlamıyordum, bu çocuğa ne olmuş olabilirdi ki?
Son çare olarak, annemin telefonundan İnci teyzeyi aramıştım. Lakin sonuç yine aynıydı. Telefonları açılmıyordu. Evlerine gelip giden de yoktu.
Zaman zaman sinirden ve korkudan ağlıyordum, bazen de çıldıracak gibi oluyordum. Üstelik bu durumumu paylaşabileceğim tek kişi vardı; Irmak!
İki gün önce yaptığım gibi Irmak'ın evinin yolunu tuttum. Irmak'tan bana akıl vermesini istiyordum, ama onda akıl denen şey pek mevcut olmadığından bu isteğimi gerçekleştirmesi pek mümkün olmuyordu.
Kankanı ne de güzel gömüyorsun öyle.
İç sesimin de dediği gibi, kankamı bildiğin gömmüştüm. Ancak gömdüğüm bu kankamın oldukça zekice bir planı vardı bu sefer:
-"Bahadır'ın takıldığı yerlere gidelim, hatta belki bir arkadaşına rastlarız ve belki de o biliyordur?"
Acaba ben bunu nası akıl edememiştim? Muhtemelen geçen gün abimden yediğim kumanda yüzünden beynimdeki nöronlarda ciddi bir azalma olmuştu. Yoksa benim bu planı bulamamamın hiçbir mantıklı açıklaması olamazdı.
Irmak'la yola çıktık. Öncelikle onun beni genelde götürdüğü kafeye gidecektik. Yolda giderken Irmak mızmızlık edip durmuştu. Yok "banane senin sevgilinden", yok " sen kendin git"ler... Eğer ifşasını İnstagram'a atmakla tehdit etmeseydim satıyordu beni pislik.
Halbuki plan onundu. Merak etmesi gerekiyordu ama sanırım üşengeçliği merakını bastırmıştı.
Kafeye geldiğimizde oranın sahibine çaktırmadan etrafı kolaçan ettik. Bahadır burada değildi ama belki de önceden gelmişti. Bunu garsona sorabilirdim.
-"Irmak kanka buralarda bir yerde genç esmer bir garson olacaktı, görebiliyor musun?" dedim. Genelde buralarda öyle bir garson olurdu. Irmak hiç düşünmeden:
-"Hayır göremiyorum" deyince şaşırdığımı belli edercesine kaşlarımı kaldırdım.
-"Bir bak da öyle karar ver, hiç bakmadın ki" dedim.
-"Kanka buralarda öyle bir tip yok. Olsa benim radarlarıma takılırdı zaten"
-"Pis sapık" dedim ve etrafa bakmaya devam ettim. Ancak burada bir tane bile garson yoktu,müşteri de çok azdı nedense. Bu yüzden ayakta dikilen iki kız, yani biz, çok göze batıyorduk.
-"Gençler bir sorun mu var? dedi buranın sahibi bey amca. Ne diyeceğimizi bilemez bir halde ak sakallı 55lerinde olan adama baktık. Irmak bana:
-"Bahadır'ı görmüş mü diye sorsana" dedi fısıltıyla. Ben de amcanın yanına gittim ve heyecanla:
-"Pardon Bahadır'ı gördünüz mü?" dedim. Irmak'ın arkadan bana " rezil olduk salak" bakışlarını attığını hissedebiliyordum. Söylediğim şeye ben bile şaşırmıştım.
-"Bahadır?" dedi amca. Irmak hızlıca elimden telefonumu aldı ve fotoğraf galerimden Bahadır'ın bir fotoğrafını bulup adama gösterdi.
-"Yani arkadaşım böyle birini görüp görmediğinizi soruyor da" dedi ardından. Az önce yaptığım saçmalığı toplamaya çalışıyordu.
Amca sakalını sıvazladı ve fotoğrafı uzun uzun inceledi. Sıkılmıştım.
-" Evet?" dedim sorarcasına.
-"Ben bu adamı gördüm. Hatta bir kızın geleceğini söylemişti. O kız sen misin kızım?" dedi.
-"Bilmem ki benimdir herhalde" deyiverdim.
-"Bu adrese gidecekmişsin" dedi amca ve bir kağıt uzattı. Kağıdı hemen aldım ve:
-"Teşekkürler" dedim. Hala şaşkındım. Bu adres de neresiydi? Bahadır neyin peşindeydi?
-"Kanka bu adres çok uzak değil. Hatta ben bu mekanı biliyorum. Hadi gidelim de ne olduğunu öğrenelim hemen" deyince Irmak, başımla onayladım ve onu takip etmeye başladım.
Geldiğimiz yer bir düğün salonuydu. İyice meraklanmıştım. Bahadır,düğün salonu,adres, günlerdir açılmayan telefonlar... Kafamı yormuştu.
-"Kanka ne yapacağız şimdi?" dedim Irmak'a.
-"İçeri girelim. Sen önden git" dedi bana. Tereddütlü bir şekilde içeri girdim. O an aklımdan türlü türlü senaryo geçiyordu. Etraf da karanlıktı. Aniden ışıklar açıldı, üzerime konfetiler yağmaya başladı. Ve önümdeki adamın diz çökerek bana söylediği cümleler gözlerimi kocaman açıp şoka girmeme sebep oldu:
-"Benimle evlenir misin, Ayşegül?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMŞUNUN ÇOCUĞU
Genç KurguSeda ve ailesi yeni bir apartmana taşınırlar. Seda ve Bahadır için her şeyin başladığı yer orasıdır işte :)