Boşluk.
Aldığım nefesten attığım her adıma kadar her şey boşluk.
Yine kendimi kandırıp sanırım çevreme iftira atıyorum. Asıl bomboş olan benim. Özellikle de şu sıralar... Çok hissizim. Gözlerimi her açtığım yeni bir günün sabahı bir şey olacak korkusuyla uyanmaktan yoruldum artık. Her korku dolu bekleyişlerimin ardında yatan ürkekliğim de kayboldu gitti sıradan günlerimin arasında. Bekleyişlerden sıkılan bedenimi alışkanlığı sardı zihnime.
Kasım ayının soğukluğunun ele geçirdiği bedenimin yavaş yavaş üşüdüğünü hissediyordum. İşte bu hissi seviyorum. En azından bazı şeyleri hissetmek hissizlikten çok daha iyi olduğu kesin.
Bulunduğum bu kuytu köşeyi yaklaşık bir kaç haftadır biliyordum. Yurttayken odamda saklanma gibi bir durumum olsa da bu okulda pek mümkün değildi. Henüz yurttaki diğerleri ile pek konuşmuşluğum yokken tanımadığım bir okul dolusu insan kaynaşmam pekte mümkün değildi. Bırakın kaynaşmayı bakışlarından dahi rahatsız oluyordum. Kahverenginin açık tonlarındaki harelerim ne zaman biri ile karşı karşıya gelse zihnimde bir panik dalgası başlıyordu ve düşüncelerimi alt üst ediyordu. O kadar düşüncemi etrafa savurup tek bir düşünceyi yerleştiriyordu merkeze. Acaba insan olmadığını anladıları mı? Bu düşünce beni onlardan uzaklaştırıyordu. Tıpkı Profesörün istediği gibi.
Asla başkalarıyla arkadaş olmak yok.
Anlayacaklarından korktuğum için hiç karşılıklı diyolağa girmemiştim hiç biriyle. Ama onlar benimle sürekli iletişim halindelerdi. Ya da olmaya çalışıyorlardı. Bende bunu istemediğimi için ders dışında okulda tek kalabileceğim yerlere giderdim. Oldukça kalabalık olan bu okulda böyle bir faaliyette pek mümkün değildi. Ama sonunda bu kuytu köşede tek başıma, tamda istediğim şekilde, kalabiliyordum. Bu köşe okulun kuzeye bakan tarafta kaldığı için diğer bölgelere göre soğuk ve bu yüzden öğrencilerin buraya geleceğini hiç sanmıyorum. Zaten çokta büyük bir yer değil iki adımlık bir alan benim yalnızlığım için gayette ideal bir köşeydi.
Aldığım hava ciğerlerimin her noktasına ulaşırken bir melodi işitti kulaklarım. Tanıdık bir melodi. Gözlerimi kapadığımda bir damla daha süzülürken daha fazla akmasına izin vermedim ve hemen yanaklarımı elimin tersiye sildim. Kirpiklerimde hala gözyaşımın ıslaklığı dururken yavaşça kahverengi olan harelerim arkama doğru kaydı. Melodinin sesine doğru ilerleyen harelerim pekte yabancı gelmeyen bir simayla karşı karşıya kalmıştı.
-Ne işin var burada?
Çantasının bir kolu omzunda elinde içindeki suyu bitmek üzere olan termos ve beden dersinden çıktığı için terden hafifçe birbirine girmiş saçlarıyla Araf Gündoğan karşımdaydı.
-Öylesine geçiyordum da şey sen iyi misin?
Bilmem iyi miydim? Çok sık duyduğum cümlelerden biridir kendisi. Tek benim değil tüm insanlığın sürekli duyduğu istem dışı sürekli cevap olarak yalan söylediği bir cümle. Ama sanırım ben iyiyim. Belki şu an kızarmış gözlerim, varla yok arası kirpiklerimin ıslaklığı ve gözyaşlarımla ıslattığım çatlak dudaklarımla berbat görünebilirim ama ben gayet iyiyim. Evet aynen böyle Yankı. Her zamanki gibi saklanalım 'iyiyim' yalanının arkasına.
-"Evet" dedim. Kelime ıslak dudaklarımdan dökülürken yutkundum. "Gayet iyiyim." ikinci bi yutkunma eşliğinde bir damla gözyaşı daha diğerlerinin yolundan giderek aktı sol yanağımdan.
O sıra bi şiir dizesi düştü aklımın en ücra yerine. Dilimin ucuna kadar gelip de dudaklarımı asla aralmadığım bir şiir dizesi.
Hiç rahat rahat ağlayamayacağız
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf Zamanı
FantasíaKoskoca kalabalıkların içinde nasıl yalnız kalınırmış tanıdığım herkes çok güzel öğretmişti bana. Karanlığa bırakılmış biri olarak tek sırdaşım en derin karanlıklar olmuştu. Koskoca karanlıklar içinde yankılanırdı sessiz çığlıklarım. Oysa kahvenin e...