Sessiz ol.
Dediğini yaptım ama eliyle ağzımı kapatmasaydı asla yapmazdım.
Bir süre bekledik. Tehlike geçince ikimiz de derin bir nefes aldık. Hala elinin ağzımda olduğunu fark edince geri çekilerek bağırdım, ''N'apıyoruz kızım biz?''
''Şşşt, sessiz ol bakayım!''
Kaşlarımı çatıp etrafı kolaçan etmesini izledim. Yine onu dinlemiştim.
''Neden bunu yapıyoruz ki?''
''Aaa, neden acaba, bir düşün, erkekler bölümünde olduğumuz için olabilir mi?'' gözlerini devirip sessizce yürümeye devam etti. Ben de yakalanmamak için onu takip ettim.
Kimin yüzünden burada olduğumuzu hatırlatmak istercesine çıkıştım, ''Aman ya, iyi ki sevgilin var! Günün yirmi beş saati birlikte olmasanız olmuyor sanki!''
''Olmuyor tabii, canım o benim, Mertişkom...''
''Ay, yesinler Mertişko'nu...'' deyip gözlerimi kıstım. O da aynı ifadeyle karşılık verdi. Yumruğumu sıkıp Selin'e doğru sallarken aniden bir ses duyduk.
''Kim var orada?''
Tartışmayı bırakıp birbirimizin gözünün içine korkuyla baktık. ''Süleyman Hoca, yandık!'' diye fısıldadım.
''Hem de ne yanma!''
Kolumdan kavrayıp sağ taraftaki odalardan birine daldık. Odada kalanların uyanmaması için yalvarırken, ışıkları yaktıklarında tanıdık biri olması için yalvarmaya başladım.
''Hep senin yüzünden!'' dedi birden Selin.
''He, kesin benim yüzümden zaten Mert'le ben çıkıyorum.''
''Tövbe de kızım, ne olur ne olmaz!''
''Büyük konuşmak olmasın ama senin sümüklü Mert'ine bakacak değilim.''
''Sen onun sümüğüne kurban ol be! Hem bak hala tövbe etmedin olmadık işi olduracaksın ha!''
''Tövbe be tövbe!''
Biz fısıldaşarak kavga ederken odadakiler yataklarında doğrulmuş bizi izliyorlardı. Bunu fark etmemiz biraz geç sürse de yavaşça kafamızı onlara doğru çevirdik.
Karşımızda Çılgın Türk'le eşi Latife Hoca duruyordu.
Hay bizim şansımıza...
Yarım saat sonra kendimizi otelin lobisinde sorguya çekilirken bulduk.
Latife Hoca çerçevesiz gözlüğünü takmış, puantiyeli pijamalarıyla ciddi görünmeye çalışarak bizi sıkıştırıyordu, ''Gecenin bu vakti olmuş, herkes uyumuş, siz iki haylaz koridorlarda, hem de erkekler bölümünde!''
''Hocam valla bilmiyorduk!'' diye atıldı Selin. ''Biz aslında lavaboya gidiyorduk, uyku sersemi karıştırmışız yolumuzu, erkekler koridoruna gelivermişiz...'' ardından mahcup mahcup sırıttı.
''Yavrum, sen evde de böyle süslenip püslenip mi gidiyorsun tuvalete?'' diye sordu Çılgın Türk.
Çılgın Türk, tarih öğretmenimiz. Çok kafa adamdır ama iş disiplin olunca yanına varmayacaksın.
Selin tutukluk yapınca başladım konuşmaya, ''Hocam okul gezisindeyiz, sabah süslendik tabii ki! Makyajımızı da çıkarmayı unutmuşuz yorgunluktan.''
İkisi de öylece durup bizi süzdüler. Sonra Latife Hoca, ''Aman Osman Bey, zaten gezideyiz, çok üstlerine gitmeyelim, saat de geç oldu, yatıp uyuyalım.'' deyip puantiyeli kollarını göğsünde bağladı.
Biz de Selin'le mutluluğumuzu gizlemek için bin bir şekle girdik. Yanımızdan gittiklerinde tam sevinç çığlığı atıyorduk ki Çılgın Türk'ün dediği sevincimizi kursağımızda bıraktı, ''Bakın şimdilik olayın üstüne gitmiyorum, geziden dönelim, o zaman konuşuruz...''
Yüzümüz asıldı.
''Mert ne yaptı acaba?''
''Kızım ceza alıyorduk neredeyse, hala mı Mert diyorsun ya!''
''Ama...''
''Sus be sus.''
Önden önden odamıza doğru yürüdüm.
Odama çıkarken konuşma sesi duydum. Geldiği yöne doğru gidince iki kişi gördüm. Bunlardan biri kız, biri erkekti. Kim olduklarını seçemiyordum ama bayağı hararetli konuşuyorlardı. Kız, erkeğe sarıldı. Erkekse bir süre hareketsiz kalıp kızı ittirdi. Sertçe. Tam yanlarına gitmek için hazırlanmıştım ki kız benim olduğum tarafa gelmeye başladı. Saklandım.
Erkeğin ne yaptığını merak ettiğimden tekrar baktım.
Yerinde yoktu. Nereye gitmişti ki? Omuzlarımı silkip odama yürümeye devam edecekken bir el kolumu kavrayıp duvara doğru yapıştırdı.
''Burada meraklı birileri varmış...'' dedi alay eden bir sesle.
Cevap vermedim.
''Neden buradasın bakalım?''
Yine cevap vermedim.
''Yoksa dedikodu malzemesi arayan o sefil kızlardan mısın?''
Tamam, bu kısmen doğru olabilirdi ama yine sessizliğimi korudum.
''Dilini mi yuttun küçük?''
Küçük mü? Boyum kısa diye küçük mü oluyorum yani? Çemkirmek için başımı kaldırınca duraksadım.
Rüzgar.