Bağrından Bir Şey Koptu

277 21 0
                                    


        Leylâ nefes almada zorluk çekiyordu. Kays, Leylâ'nın elini tutmuş mutlu geçen günleri yad ederken derin bir sessizlik oldu. Bu derin sessizlik hiç te hayra alamet değildi. Kopacağı fırtınanın bir işaretiydi. Leylâ'nın yorgun kalbi daha fazla heyecana dayanamadı. Gözleri sevgili Kays'ın gözlerine bakarken içten derin bir nefes çekti. Daha sonra billur gibi bakışları, o güzelim yeşil gözleri açık olarak dondu kaldı. Hülyaları hep bu gözlerde saklıydı. Bir bütün olan cevizin içi gibiydiler. Artık bu ceviz kırılmış, içi iki parçaya bölünmüştü. Kays...

       ''Leylââââ! Leylââââ!'' Diye öyle bir feryat etti ki sanki yer yerinden oynadı. O yürek dağlayan acı feryadı hisseden bazı ağaçlar yapraklarını dökerken, ağaçlardaki ürken kuşlar da hep birlikte havalandılar.

Azima hazin bir feryatla dışarıya çıktı. Nadima bağrından bir şey koptuğunu hissetti. Anne ve baba odadan gelen hazin sesi duyunca bir anda içeri daldılar. Leylâ sanki bir melek gibi cansız yerde upuzun yatıyor, Kays'da Leylâ'nın yanı başında yere kapanmış üzülmekten öte bütün vücudu acıya gömülmüş ne yapacağını bilmiyordu. Allah'tan tek isteği sevgili Leylâ'nın yanı başında ölmekti.

         Biricik kızının ölümünden Kays'ı sorumlu tutan Nadima, çılgına döndü. Öfkeden boynundaki damarlar kabardı. Öfkesi, nefrete dönüştü. Gözü dönmüş bir çılgın gibi Kays'ı öldürmek için ansızın Ameer'ın belinden hançeri aldı. Belindeki hançerin alındığını fark eden Ameer...

        ''Nadima! Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Aklını mı kaçırdın? İntikam senin gözünü o kadar kör etmiş ki hiçbir şey görmüyorsun.'' Nadima:

        ''Şah Abbas, seni ve babanı yıllarca zindana attırdı. Annesi bizleri buraya sürgün etti. Kays ise kızımın ölümüne sebep oldu. Yetmez mi bunların bize çektirdikleri, artık onun da yaşamaya hakkı yok. Şu anda ciğerimiz yanıyor. Bizim gibi onun anne ve babasının da ciğeri yansın. Ocaklarına ateş düşsün. Evlat acısı nasılmış bakalım bi görsünler.''

Ameer, Nadima'yı hiç böyle görmemişti. Onu yatıştırmak için...

''Sen çıldırmış olmalısın. Bir at gibi önünde koşan içindeki nefret, seni geçmesine sakın izin verme! Her şeye rağmen kızımızı sevdiği için mecnun olup çöllere düştü. Buraya kadar geldi. Bak şu anda kızımızın yanı başında bizim gibi ıstırap çekiyor. Bir mecnundan farkı var mı? Artık o da bizim bir evladımız sayılır. Kendi haline bırakalım gitsin.''

''Öfkeme hâkim olamıyorum. Elimdeki hançeri kalbine saplamak istiyorum. Çünkü içimdeki ateşi o zaman söndürebilirim.''

Ameer, eşine mani olmak için elinden hançeri almak istedi. Nadima Mecnun'dan hırsını alamadığı için bayıldı. Elindeki hançerle kaskatı kesilince elinden hançeri almak mümkün olmadı. Çünkü eli kapalıydı.

Azima teyzesini ayıltmaya çalıştı. Ameer ise bir yerde kızının ölümü diğer bir yerde Nadima'ın bayılması, o anda ne yapacağını şaşırdı.

Kays, bu konuşmaları duyduğu halde hiç umursamadı. Hançerden ziyade kalbine ok yemiş gibi içinde çekilmez bir acı vardı. Ne umutlarla buraya gelmişti. Sanki beyninden vuruldu. Var olan aklı da tamamen gitti. Gerçek anlamda Kays mecnun gibiydi. ''Leylâ'ya ağlamayacağım'' diye söz vermişti. Boğazı düğümlendi. Ağlamamak için her ne kadar direndiyse de gözyaşı yanaklarından aşağı süzüldü. Evin içinde ki feryat figana dayanılacak gibi değildi. Kays, Leylâ'nın kristal gibi parıldayan gözlerine bakamadı. Midesi kabardı. Eli ağzında istemeden kendini evden dışarı attığı gibi bilinçsizce yürümeye başladı. Leylââ! Leylââ! Diye bağırıyor onu bu vaziyette gören Azima'nın komşuları bu zavallı genç adama acıyordu. Köyden çıkmak üzereydi, hala ağıt yakanların ve Kur'an okuyanların sesini duyuyordu.

Nadima ayılır ayılmaz Kays'ın olduğu tarafa baktı. Ameer:

      ''Nadima'm! Mecnun gitti. Artık hançeri bana verebilirsin.''

      ''Neden bırakmadın? Onun da bu dünyada yaşamaya hakkı yoktu.''

      ''Nadima'm! Katil olmak mı istiyorsun? Sakin olduğunda sana anlatacaklarım var. Kızımız bu dünyadan elini ve ayağını çektiğine göre artık sabretmekten başka çaremiz kalmadı. Allah bize sabır verecek.''

      ''İçim kan ağlarken, bu kadar ıstırap varken bunu benden isteme! Nasıl sabrederim bilemem.''

      ''Senin hissettiğin acıyı ben de senin kadar içimde taşıyorum.''

      ''İçime gömecek kadar küçük değil. Onu bir yetim gibi büyüttüm.''

İlahi kader tecelli etmişti. Leylâ'nın ölümü yürek parçalayıcı içler acısı ailece yıkılmışlardı. Atılan çığlıklar odanın ve avlunun her tarafında yankı yaparak kulakları tırmalıyordu.

Komşuları da feryat figanları duymuşlardı. Çok kısa bir süre içinde Leylâ'nın ölüm haberi her tarafa yayıldı. Bir anda küçük ev insanlarla doldu. Yürek dayanamadığı bu acıya, zavallı aile kadersiz Leylâ'ya ne kadar feryat figan etseler yine de az. Yarabbi, ne hüzünlü bir andı.

 ----------------------------------------------------------------------------------

Kitabın tüm hakları saklıdır. --------------- Lütfen yorum yapınız!

Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin