Mecnun'nun Cenaze namazı kılınmak üzere imam, orada toplanmış cemaate sordu...
''Bu mevtayı tanıyan veya babasının ismini bilen var mı?''
Ameer, Şah Abbas'ın adını söylemeyi uygun bulmadı. Olduğu yerden...
''Kays seni çok seviyorum. Beni asla unutma'' yazılı bu beyaz mendil Mecnun'un cebinden çıktı.''
Şah, Kays ismini duyunca kulağına inanamadı. Oğlunun ölümünü hiç aklına getirmemişti. Mevtanın yüzünü görmek istedi...
''Kays adında bir oğlum var. Cenazenin yüzünü görmek istiyorum.''
Mevtanın yüzünü açar açmaz, ''Allah'ım! Bu oğlum Kays!'' diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Sarsılmıştı. Ne yapacağını bilemedi. Gayrı ihtiyarı yere diz çöktü. Çocuklar gibi ağlamaya başladı. Şahlığından hiç eser kalmamış biçareydi. Buna nasıl yürek dayanabilirdi. Şah'ı sakinleştirmek hiçte kolay olmadı. Kayalar kadar sert olan kalbi, bu acı karşısında paramparça oldu. Cemaat Şah'a acıdı. Oysaki sahipsiz sandıkları Mecnun'u bir misafir olarak kabul eden kasabanın en yaşlısından gencine, küçük yaştaki çocuklara kadar definde bulunmak için gelmişlerdi. Hepsi üzgündü. Yaşlı dedeler ise bu evlat acılı babaya ağlıyordu.
Ameer ve babasını zindana atan ve ailesine zulüm yapan bu adam, 'Mecnun' Kays'ın babası Şah'ın ta kendisiydi. Ameer, 'Elime geçen bu fırsatı kaçırmadan oğlunun bana verdiği hançerle şu mezarın başında onu öldürmeliyim.' diye aklından geçirdi. Fakat yapamadı. Çünkü zalim olmadığı gibi kindar da değildi. Şah, tarifi imkânsız bir acı içinde bir oğluna bir de boş mezara bakıyor, çocuklar gibi ağlıyordu. Bir babanın tahammül edilmez en zor anlarıydı. Yufka yürekli Ameer, Şah'a acıdı. Çünkü çocuklar aynı kaderi, ikisi de şu anda aynı acıyı paylaşıyordu. Sağ elini hançere götürdüğü anda düşündü ki, onu öldürmekle ömür boyu çekeceği bu evlat acısından kurtaracaktı. Ölünceye dek bu acıyı çeksin diye bu fikrinden vaz geçti. Şah:
''Oğlumu kasabaya götürüp orada toprağa gömeceğim.'' Dediğinde kasabanın saygın ve en yaşlısı Musa dede, Şah'a yaklaştı. Sabır diledi...
''Oğlumu götüreceğim diye ısrar ediyorsun. Bence sıcak çölde bu mevtaya eziyet edeceksin. Bu iki sevgili dünyada murat almadı. Bari burada huzur bulsunlar. Oğlunuzu buranın toprağı çekmiş olmalı ki açık olan bu mezar bir an önce onu bağrına basmak için bekliyor.''
Şah bir an düşündü. 'Bunlar haklıydılar.' Çaresizlikten yapacak bir şey olmadığına göre ister istemez kabul etti. Oğlunun cenaze namazını kılarken bile gözlerinden yanaklarına doğru yaş süzülüyordu. Bir babanın hayatta tahammül edilmez en zor anları olsa gerek.
Huşu içinde imam cenaze namazını kıldıktan sonra 'Biz, şüphesiz Allah'a aitiz. Muhakkak o'na döneceğiz.' Herkesin duyacağı bir sesle 'Bakara ayet 156' sureyi okudu.
Mecnun defnedilirken Ameer beyaz mendili mevtanın yanı başına koydu. O sırada gök yüzündeki göçmen kuşlar sürüler halinde uzaklara doğru kanat çırpıyorlardı.
Oğlunu oracıkta elleriyle mezara koyan hüsran içindeki baba son bir defa daha oğlunun yüzünü açarak baktı. 'Allah'ım! Bunu da mı görecektim. Kahrolası kader' dedi. Oysa biricik oğlu için canını verirdi. Muhafız Tahar, sağ elini Şah'a doğru uzattı. Şah'ın elinden tutarak onu mezardan çıkardı. Herkes pür dikkatle Şah'a ve Ameer'a bakıyorlardı.
Köyün imamı Şah'ın yanına geldi.' Biz de bir gün bu dünyadan göçeceğiz. Metanetli olun! Allah size sabır verecektir.' Dedikten sonra baş sağlığı diledi.
Bilhassa çocuklarını genç yaşta kaybeden gözü yaşlı ihtiyarlar baş sağlığı dilemekte zorluk çektiler. Kays'ın babasını az da olsa teselli etmek yine Ameer'a düştü. Nihayet o da bir babaydı...
''Ben Leyla'nın babası Ameer! Başınız sağ olsun. Oğlunuz bundan böyle yalnız olmayacak.'' Şah Abbas:
''Sizin de başınız sağ olsun.''
Orada bulunan cemaat hep birlikte bu dünyadan göç edenlere Allah rahmet eylesin. Yine birlikte Âmin sesleri yükseldi. Şah, Ameer'a...
''Ben oğlumu alıp annesine götürmek için buralara kadar geldim. Şu kaderin cilvesine bak! Felek karşıma ne çıkardı? Oğlumu temelli burada bırakıp gidiyorum. Allah'ım bunu da görecektim!'' dedi.
Her iki yüreği yanık baba sonsuza dek yavrularını oracıkta bırakarak ayrıldılar. Ayrılırken hafızın okuduğu Yasin suresi davam ediyordu. Ameer gibi Şah'ın da gözü yaşlıydı...
''Çocuklarım artık vuslata erdiniz. Huzur içinde uyuyun.''
Leylâ ile Mecnun artık acı çekmiyordu. En sonunda ikisinin de duası kabul görmüştü. Nihayet huzura kavuştular. Mutluluğu yakalamışken çok kısa sürdü. O mutluluk ile yaşamak için çok gayret sarf ettiler.
-----------------------------------------------------------------------------------
Kitabın tüm hakları saklıdır. --------------- Lütfen yorum yapınız!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...