Yatakta doğrulup fotoğrafa defalarca kez baktım.
"Harry sakin ol, bak seni sinirlendirmek için yaptıkları belli. Belki fotoğrafla oynanmıştır" Miranda belki haklı olabilirdi fakat bu eski bir fotoğraf değildi. Yeni bir fotoğraftı. Ve Julia'nın şu zamana kadar boş attığını görmemiştim. Zayn ile yaşadığı gece bile doğruysa, bu...
"Miranda benim eve gitmem lazım" Deyip telefonu cebime koydum ve ayağa kalkıp bana sakin olmama gerektiğini söyleyecek olan nişanlımı dudaklarından öpüp susturdum ve göz kırpıp odadan çıktım. Ona her ne kadar belli etmemeye çalışsam da beni iyi tanıyordu ve şu an içimde bu fotoğraf gerçek ise patlamaya hazır bir bomba olduğunu biliyordu.
"Oğlum nereye?" Diyen annem sağdaki oturma odasının kapısından merakla bana bakıyordu. Ceketimi fortmantodan alıp ayakkabılarımı çıkartırken konuştum.
"Acele bir işim çıktı anne gelirim sonra" Suratı düşmüştü. Fakat şu an bunu umursayamazdım. O fotoğraftan sonra yanlarında kalsam da suratım asık, asabi biri olarak dururdum ve onlara bunu yaşatmaya hakkım yok. Evden çıktığım gibi cebimden arabanın anahtarını çıkartıp düğmesine bastım. Farlarda ki sarı ışık yanıp söndüğünde ben arabaya ilerliyordum. Sonunda yanına gelip kapısını açtım.
Trafik yüzünden eve gelişim 45 dakikayı bulmuştu. Londra'nın şu trafikli hallerinden nefret ediyordum. Arabayı evin önüne çekip kapının önündeki korumalardan birisine anahtarı fırlattım park etmekle şu an uğraşamazdım.
Kapıyı çalıp bir kaç dakika bekledim. Lilly açmıştı kapıyı. Büyük bir ihtimalle sinirim suratıma da yansımıştı çünkü kız hayalet görmüş gibi bakıyordu.
"Allison nerede?" Dedim içeri girerken. Etrafa bakıyordum aynı zamanda da. Elimdeki ceketi kenara fırlatıp salona girerken Lilly'de peşimden geliyordu. Bir şey söylememesi sinirimi bozmuştu.
"Allison nerede dedim Lilly!" Söylesem mi, söylemesem mi havasındaydı bakışları. Ondan cevap alamayacağımı anlayınca kendim aramaya karar verdim. Ben evde onu ararken merdivenlerden bir ses duydum. Çıplak ayaklar ve ardından gelen tanıdık vücuda baktım. Bakışlarında yorgunluk vardı.
"Buradayım" Sinirim bakışlarında ki duygular nedeniyle azalmıştı.
"Neden geldiğimi biliyorsun" Resim gerçekti. Bu yorgunluk, durgunluk normal değildi.
"Biliyorum" Dedi kendinden emin fakat garip bir duyguyla.
"Gel benimle" Diyerek kolundan tuttum ve merdivenlerden indirip aşağı götürdüm. Lilly kapının orada bize bakıyordu.
"Allison'un hırkasını versene Lilly" Derken ceketimi fırlattığım yerden aldım. Lilly hırkasını ve ayakkabılarını verip Allison'un giyinmesini bekledi. Normalde her şeye laf eden Allison hiç bir şey söylemeden önce hırkayı sonra ayakkabıları giyindi. Ulan Zayn...
-Yazarın Anlatımından-
Uzun bir araba yolculuğundan sonra iki arkadaş Londra'nın en tehlikeli ve en yüksek tepesine gelmişti. Allison, Harry'nin kendisini neden buraya getirdiğini gayet iyi biliyordu. Sesini çıkartmadan arabadan indi ve aynı yıllar öncesinde ki gibi uçurumun en ucuna oturdu. Harry'de kız kardeşinin yanına oturdu.
"Yıllar önce buraya niye geldik hatırlıyor musun?" Dedi Harry. Allison gözlerini kısmış etrafı süzüyordu, rüzgar nedeniyle önüne gelen saçlarının arasından. Kafasını salladı sadece.
"Biliyorsun, Zayn'e hala sinirliyim ve bugün yaptıkları! Tanrım aklım almıyor! Nasıl izin verirsin Allison nasıl?" Harry, Allison'un bağırıp çağırmasını, küfür etmesini hatta ve hatta kendisine el kaldırmasını bile istiyordu fakat Allison çok güçsüzdü şu an. Allison'un zaafının Zayn olduğunu biliyordu fakat bir öpücükle bu hale geleceğini bilmiyordu.
"Sen bu kadar güçsüz müsün?" Derken sesinde aşağılayıcı bir ton vardı Harry'nin. Yüzüne acı dolu bir tebessüm yayıldı Allison'un. Bakışları Harry'nin yeşillerine döndü.
"Yaşadıklarımı yaşasan şu an burada bana bunları söyleyemezdin" Evet bu konuda Allison haklıydı. Bu hayat ona pis oyunların krallarını sunmuştu. O bunlara rağmen her şeyin üstesinden gelmişti. Fakat bu zamanlarda yanında Zayn vardı. İster istemez ona muhtaç olmuştu.
Harry bir şey diyemedi. Susup düşündü sadece.
"Geri mi döneceksin ona?" İşte bu soruyu soruyordu sabahtan beri kendi kendine. Fakat bir cevap yoktu ortada.
"Bir öpücükle ona dönemem" Dedi Allison. Evet bir öpücükle ona dönemezdi. Adam akıllı konuşmaları gerekiyordu. Sonra bir karar verilebilirdi.
"Ben seni burada kendine getirdim Allison. Hatırlıyor musun o günü? Acılarını rüzgara üflemiştin. Şimdi ne yapıyorsun biliyor musun? O rüzgarı bulup burada acılarını geri içine çekiyorsun."
Allison'un sınırına gelen son söz bu olmuştu. Birden sinirlendi.
"Ne yapmamı istiyorsun Harry? Seviyorum ben onu biliyorsun! Sen olsan Miranda'yı silebilir miydin kolay kolay? Hatasını bilerek yapmış olsaydı bende asla affetmezdim. Ama o yılandan daha haberimiz yokken ilk gol attığı kale Zayn olmuş. Beni zayıf düşürmek için yaptığı açık ve net. Ben önce ki acılarımı Zayn ile aştım. O yokken ne yaparsam yapayım eskisi gibi olamıyorum. Ne sinirli halim eskisi gibi güçlü oluyor, ne mutlu halim eskisi gibi eksiksiz oluyor. O yokken ben eksiğim anlasana!" Dedikten sonra ayağa kalktı. Harry kafasını çevirip kız kardeşine baktı.
"Şimdi otur bunları düşün. Bende ne yapacağımı bilmiyorum henüz. Eğer ona geri dönersem ve bu sana göre yanlış olursa şunu sakın unutma; Yanlış benim yanlışım, doğru benim doğrum. Mutlu olmamı istiyor musun? O zaman sus ve sadece benim yanımda ol" Dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Harry kafasını çevirip şehri süzmeye başladı. Hava kararmaya başlamıştı fakat Allison'un yanına gidip onu arabayla götürmek istese ters tepki alacağını ve inadından vazgeçmeyeceğini biliyordu. 3 sene önce Allison'u buraya herkesten habersiz getirmişti. Bebeğini yeni aldırmıştı Allison ve çok zayıftı. Harry onun bu durumundan korkup buraya getirmişti. Korkmuştu çünkü en başından beri güçlü gördüğü Allison, her saldırıya açık savunmasız bir nişan haline gelmişti. Allison onun için kız kardeşten daha fazlasıydı.
Gemma'ya bile bu kadar bağlı değildi. Kan bağı ile değil can bağı ile bağlanmışlardı onlar. Allison, Harry'nin hiç büyümeyecek olan yaramaz kız kardeşiydi. İstediği gibi şakalaşabildiği, en derinine inmesine izin verdiği, yanında rahatça ağlayabildiği, gülebildiği birisiydi. Miranda ve Allison dışında kimse Harry'nin derinine bu kadar inememişti. Çocuklar bile yeri geldiğinde onlardan daha değersiz bir hale geliyordu.
******
Zayn, Allison'la ayrıldıktan sonra buradaki evlerine hiç gelmemişti. Anahtarı deliğe yerleştirip kapıyı açtı. Evdeki her şey yerle bir olmuştu. Allison'un yaptığından emindi. Onu terk ettiğinde oturup kapının önünde beklemişti. Gidememişti hemen. Sevgilisinin çıkmasını istemişti. Fakat Allison bağıra çağıra evi dağıtmıştı. Uzun bir süre sonra ilk defa orada sinir krizi geçirmişti yeniden. Zayn ise bu sese daha fazla dayanamayıp Liam'a mesaj atıp gitmişti.
İçeri girip kapıyı yavaşça kapattı. Salona geçip dağılmış eşyaların arasından koltuğa ulaştı ve oturdu. Eve hiç gelinmediği gitmeyen Allison'un kokusundan belli oluyordu. Zayn ömrünün sonuna kadar burada bu kokuda kalabilirdi. Özlem duygusu vücudunun her yerini sarmıştı.
Saatlerce burada oturdu. Eve gittiğinde onu nelerin beklediğini az çok biliyordu fakat hepsine karşı gelmeden önce Allison ile konuşmak istiyordu. Sanki tanrı sesini duymuştu. Kapı açıldı ve içeri suratı asık bir Allison girdi. Güneş batmaya yakındı. Ve kırmızı ışıklar Zayn'in yüzüne yansımıştı. Allison ne yapacağını bilemez bir halde kapıda kalmış Zayn'e bakıyordu.
Tam arkasını dönüp evden çıkacaktı ki bir kol eline dolandı ve kendisine çekti. Allison kollarını ister istemez beline sıkıca doladı ve orada ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çete 2 || Küllerinden Doğuş
FanfictionLondra'dan çok uzun bir zaman uzaklaşmış bir genç kız. Bir zamanlar şehir efsanesi olan bu genç kızı, en sevdiği şehirden ne uzaklaştırır? Aklınıza direk bu soru geldiyse eğer dostlarım, üzgünüm doğru soru bu değildi. Bir zamanlar şehir efsanesi ola...