16.bölüm:Dengeleri bozan kadın

463 60 99
                                    


Müzik: M83- Wait

16.bölüm:Dengeleri bozan kadın

Çocukken sınıf arkadaşım Bahar'ın ismini çok severdim. Sanki attığı her adımda dallar yeşeriyor, ağaçlar meyve veriyor sanırdım. İsimlerin insan karakteri üzerinde bir anlam bütünlüğü olduğunu hayal ederdim. Kendimi düşündüğümde bilinmez bir duygu kavurmaya başlardı yüreğimi. Vera... Günahtan kaçınan... Oysa benim attığım her adımda garip şeyler oluyordu. Sanki yapmamam gereken şeyleri istemeden yapmaya başlıyordum. İsmimle kişiliğimin anlam bütünlüğü zıt iki kutup gibiydi. Ben de isterdim attığım her adımda dallarımın yeşermesini, güzel kokulu çiçekler açmasını... Fakat nereye adım atarsam atayım sağanak yağışlıydı. Sanki bahar mevsimini hiç yaşamayan kuzey kutbu ülkesiydim.

"Yağmurun dinmesini mi bekliyorsun?" diye ses işittiğimde gözlerimi yeri inleten yağmur tanelerinden koparıp sesin sahibine çevirdim. Kızıl saçlarını bu kez açık bırakmış, yüzünde yeni fark ettiğim çilleri ve gülümseyen bakışlarla karşılaşmıştım.

"Hayır, birini bekliyorum," dediğimde gülümsemişti. Aslında sert bir görünüşü yoktu. Uzaktan bakıldığında birini yere serebilen bir kız görünümün aksine naif birine benziyordu. İnce bileğine taktığı siyah saç tokası dışında bir aksesuarı yoktu. Eteğin altına giydiği çizgileri renkli çorabı diz kapağının hemen altında bitiyordu. Sanki hangi kalıba soksam o kalıba uymayan bir kişiliğe sahip gibiydi.

"Derslere ne zaman başlıyoruz?" diye sorduğunda omuz silktim. "Ne zaman istersen olur ama benim evimde olmaz." Kaşları çatıldığında kötü bir tepki vereceğini düşünüp yine bilinmez bir korkuya sarılmıştım.

"Evde olmaz zaten," diye mırıldandığında derin bir nefes vermemek için kendimi zor tutmuştum. "Benim düzenli gittiğim bir spor salonu var. Özel derste veriyorum. Orada yapabiliriz."

Kafamı sallayıp Talas'a göre samimi olmayan bir şekilde gülümseyerek, "Olur," demiştim. Gülümseyemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Sanki içimde bana ait olmayan benlik beni anılarıyla tüketmiş, güneşin batışıyla birlikte batmıştı mecalim.

"Sen iyi misin?"

Omuz silktim. "Değilim," diye mırıldandım. Artık konuşmak korkutmuyordu beni. Fakat yorgunluktan konuşamıyordum. Sanki biriktirdiğim kelimelerim ses tellerimde sıkışıp kalmış ve yerlerinden çıkamıyorlardı.

"Anlatmak ister misin?" diye sorduğunda kafamı sağ sola salladım. "Yorgunum."

"Ben yorgunken bana gelen en iyi şeyi yaparım. Sende öyle yap."

Buruk bir şekilde gülümsemiştim. Acının, kıyımın, annem tarafından işittiğim her cümlenin parçasını taşıdı gülümsemem. "Bana hiçbir şey iyi gelmiyor," diye fısıldamıştım. Çünkü iyi diye bir kavramın hayatıma dokunmadan geçeceğini biliyordum. Bu kadar engellerin arasından nasıl iyiye ulaşabilirdim ki?

"Belki de vardır," diye gözüyle işaret ettiği yere dönüp baktığımda okulun önüne gelmiş ve arabanın camını açıp bana bakan Talas'ı görmüştüm. Belki de iyi kavramını hayatımdan teğet geçerken görmüştüm onu.

"Sevgilin mi?" diye sorduğunu işittiğimde afalladım. "Hayır, biz..." derken duraksamıştım. Neydik biz? Sadece ortak mı, yoksa arkadaş mı? Belki de sadece sırdaş... "Arkadaşım," diye mırıldandığımda kafasını sallamıştı.

"Senden bahsetmiştim. Onunla tanışmak ister misin?" Kolumu sıvazladı dostça. "Bugün pekiyi görünmüyorsun. Başka zaman tanışırız," dediğinde kafamı sağ sola salladım. "Ben her zaman yorgunum,  Zümre. Şu an tanışmaman için sebep yok."

YILDIZIN ŞUA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin