27 Haziran 2015
"Cumartesi akşamının sıcak ve sıkıcı bir akşamıydı. Kitabımı alıp bahçeye çıkmıştım. Yere oturup çimenlerin kokusuyla beraber kitabıma kaldığım yerden devam ettim.Bir süre sonra pis bir duman kokusu ciğerlerimi yakmaya başladı. Pek fazla umursamayarak okumaya devam ettim. Ama koku gittikçe yayılmaya başlamıştı. Yerden destek alarak ayağa kalktım. Arkama dönüp bakınca kalbimin ritmi değişti. Hızla eve doğru koştum. Annemin çığlıkları, kız kardeşimin ağlaması gittikçe yaklaşıyordu. Ne yapacağımı bilmez halde evin kapısını açmaya çalıştım. Ama elimin yanmasıyla geri çekilmem bir oldu. Ben panikledikçe alevler gözümde daha çok büyüyordu. Alevler her yeri sarmıştı. Çaresizce evin etrafında dolanıp arka kapıyı açmaya çalıştım ama sıkışmıştı. Artık göz yaşlarımı tutamaz hale gelmiştim.Dumanın kokusuna boğazım yanmaya başlamıştı. Etrafıma bakınıp "YARDIM EDİN!!" diye bağırıyordum Tam o sırada itfaiye ve ambulans sesleri sokağı doldurdu. Hem ön tarafa koşup içeride annemin ve kardeşimin içeride olduğunu söyledim. İtfaiye ekipleri kapıyı kırıp içeri girecekken mutfak tarafından patlama sesi geldi. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp,hıçkırarak ağlamaya başladım. Artık ne annemin nede kardeşimin sesi geliyordu. O an eve doğru koştum tekrar ama beni tutan kollar buna izin vermedi. Onları itip tekrardan eve doğru koştum. Ekipler çoktan içeri girmişti. Evin kapısından içeri gireceğim sırada kolumun üstüne alev almış bir odun parçası düştü. Acıyla geri çekildim. Tekrar girmeye çalıştığımda ise beni kollarımdan tutup geri çektiler. Sonra tekrar bir patlama daha. Ev birden alevler içinde yanıyordu. Annem kardeşim gitmişti. Ev yerle bir olmuştu. Yangın git gide daha alevleniyordu..."
"Hüma sana soruyorum?"
"Pardon hocam. Ne demiştiniz?"
"Dersi dinlemediğin belli. Beş dakikadır dikkatini çekmeye çalışıyorum. Kendine gelsen iyi edersin yoksa ki dersimden kalacaksın." Bir şey demeyerek defterin kapağını kapayarak camdan dışarı izlemeye başladım. Hoca bana bir kaç bir şey söyleyip tekrardan dersi anlatmaya devam etti. Zil çalınca zaten az olan öğrencilerde dışarı çıktı. Son dersimizin boş olacağını bildiğim için bende defterimi ve kalemimi çantamın içine atıp sınıftan çıktım. Okulun demir kapısından çıkıp okulun yakınında ki cafeye doğru ilerledim. İçeri girip gözlerden uzak en dipteki masalardan birine yerleştim. Beş dakika sonra garson yanıma gelip
"Ne alırsınız?" Diye sordu
"Limonata içinde nane olmasın." Kız elinde not defterine siparişi yazıp yanımdan ayrıldı çok geçmeden kız masanın üstüne limonatayı koyup "afiyet olsun diyerek yanımdan ayrıldı. Bardağı elime alıp içmeye başladım. Cafe sessiz ve sakindi. Çok az insan vardı. Bu sessizlik cafenin kapısı açılıp arkadaşım Zeynep'in "Hüma" diye bağırmasıyla son buldu. Yanıma doğru hızlı adımlarla gelip sandalyeye oturdu. Elinde ki kulaklığı yüzüme doğru atıp "Hani çıkışta birlikteydik? Son üç haftadır aynı şeyi yapıyorsun." diyerek attığı kulaklığı elimden aldı. Bir bahane uydurmak yerine "Okulda durmak istemedim." deyip limonatamı içmeye devam ettim. Mayıs sıcağında Zeynep'i takacak halim yoktu. Oda bu duruma alışmış olmalıydı ki bu sefer söylenmesi kısa sürdü ve garsonu çağırıp oda kendine bir şeyler söyledi. Zeynep sessizliği bozarak"Hüma biliyorum annenle kardeşinin ölüm yıl dönümü yaklaşıyor ama bilmeni isterim ki her zaman yanındayım." diyerek elimi tuttu. Boş bakışlarımı ona boğuk çıkan sesimle "biliyorum." dedim. Gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Göz kapaklarımı kapatıp derin nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi açıp Zeynep'e
"Eve gitsem iyi olacak." dedim. Zeynep hemen ayağa kalkıp "hayır sahilde yaz şenlikleri var oraya gidiyoruz". diyerek ayaklandı. Tam hayır diyecekken
"sakına itiraz etme Tunç ve Miran bizi orada bekliyorlar. Kalk hadi sen çık ben de hesabı ben ödeyip geliyorum" dedi. El mahkum çantamı alıp dışarı çıktım hemen ardımdan Zeynep gelip koluma girdi. Sahil yakın olduğu için beş dakikalık bir yürüyüşün ardından gelmiştik. Tunç ve Miran ellerinde bira şişeleri ile denize giren kızları kesiyorlardı. Zeynep kolumdan çılıp masaların üstünde duran buz dolu su kovasını alıp arkalarına doğru geçti. Bir anda suyu üzerlerine doğru atıp yanıma doğru koşmaya başladı. Miran ve Tunç sırılsıklam olmuş şekilde etraflarına bakıp soğuk şakanın sahibini arıyorlardı. Miran Zeynep'i görür görmez elinde ki sişeyi kumların üzerine atıp onun üstüne doğru yürümeye başladı. Zeynep daha adımını atamadan Miran onu kollarından tutup denizin yanına doğru sürükleyip Zeynep'i sert bir şekilde denizin içine itti ve
"Soğuk şakarın ve sen benden uzak dur." diyerek arkasına dönüp gitti. Zeynep he zamanki umursamaz tavrıyla üzerindekileri çıkartıp kumların üzerine attı ve yüzmeye başladı. Bende tunçun yanına gidip "Selam" dedim oda bana "selam" diyerek birasını içerek yanımdan ayrıldı. Miran'ın bu şekilde kızgın olmasını anlıyorum ama tunçun bu tavrı garibime gitmişti.Nedeni belliydi ama bu kadar abartacaklarını düşünmemiştim. Zeynep sudan çıkıp kumların üzeine attı kendini. Bende şezlonglardan birine geçip oturdum. Aslında biraz yüzsem kendime gelirdim. Ama ona bile halim yok, ayrıca çak fazla yiyecekmiş gibi bakan erkek sürüsü vardı. Zeynep yattığı yerden kalkıp yanıma doğru geldi ve şezlongda ki havluyu alıp üstüne attı
"Barışmışlar."
"Ha"
"barışmışlar diyorum ne ha'sı mal." diyince neyi kast ettiğini anladım.
"O kadar şey yaptık demek ki aşkı ağır bastı."
"Siçarim sevgisine! O kevaşe onu her gün başka biriyle aldatıyor. Böyle sevgi mi olur." Diyerek ayağa kalktı.
"Bende Zeynep isem illaki onları ayırmanın bir yolunu bulurum." diyerk sahilin çıkısına doğru ilerledi. her zaman ki gibi beni sap gibi bırakıp gitmişti. Bende ayaklanıp sahilden çıktım.
Eve vardığım da saat altı olmuştu. Babam daha gelmemişti. Hemen odama çıkıp üstümü değiştirdim. tekrardan aşağı inip ayakkabı dolabımdan patenlerimi çıkarttım. Evden çıkıp evin yakınlarında ki parka doğru ilerlemeye başladım. Parka varınca bir bankta oturup pantenlerimi giydim. Telefonumu çıkartıp kulaklıklarımı yaktım. Model'in Böyle Akşamlar şarkısını açıp dengemi sağlayarak ayaga kalktım. Düşmeyeceğimden emin olduktan sonra yavaş bir şekilde ilerlemeye başladım. Şarkının ritmine göre hızlanmaya başladım. Hafif esen rüzgar yüzüme çarpıp şaçlarımın havalanmasına istemsiz olarak tebessüm ediyordum. Biraz daha hızlandım ve müziğin sesini biraz daha verdim. Karşımda bir cisim belirince yavaşlamaya çalıştım ama boşunaydı. Ben durmak için çabaladıkça patenlerim resmen benim yapmak istediğimin tam tersini yapıyorlardı. Karşımda ki varlığa çarpmamak için olabildiğince
"Çekil önümden!!" diye bağırmaya başladım. arkası dönük olduğu için şaşkın bir şekilde önüne dönüp anlamayan bir şekilde bana bakmaya başladı. Ya çarpacaktım ya çarpacaktım başka bir çaresi yoktu. Kendi rezilliğimi görmemek için gözlerimi kapatıp çarptıktan sonra ki özürlerimi ayarlamaya başladım. Ve büyük çarpışma gerçekleşmişti. Resmen ben üste o altta , ben korkmuş ve mahcup, o ise şaşkın bir şekilde birimize bakıyorduk...
Merhaba arkadaşlar umarım beğenirsiniz. Aniden yazılmış bir hikaye. Yani çok fazla hazırlıklı değildim yazarken beğenmediğiniz saçma bulduğunuz kısımları yorumlarda bildirirseniz sevinirim..:)