Hayvan gibi gür olan saçlarımı kocaman bir topuz yaptım. Saçlarımın açık olmasından nefret ederdim –sırf bu yüzden annemin karnından topuzlu çıktığımı düşünen insanlar vardı.- Saate baktım. 7.56 Hayır, evden 4 dakika erken çıkmaya niyetim yoktu. Okul kıyafetlerimle yatağa yattım ve gözlerimi kapadım.
Okulun kapısından girdim ve saate baktım. 8.55. Mükemmel, derse 25 dakika geç kalmıştım. Benim tanıdığım Başak hoca beni derse almayı bırakın küfredip geri gönderirdi. Koridorda müdür yardımcımızı görünce selam verdim ve ayaküstü sohbet etmeye başladık.
Adam beni nasıl övüyor. “Gururumuzsun Selin.” “Mükemmelsin.” Falan. Hep alıştığım şeyler. Tamam. Yalan, kuru iftira. O kadar birinci oldum bir kere para vermediler. Elime bir başarı belgesi tutuşturup gönderiyorlar arkadaş. Ne yapayım ben onu? Yenmiyorsa ve para etmiyorsa benim için önemi yoktur. Nokta.
Çalan zille birlikte sınıfa girdim. Başak hocaya başımla selam verdim ve Asu’nun yanına oturdum.
“Yinemi uyudun kanka?”
“Çok duygulandım kanka. Bak nasılda tanıyorsun dostunu. 8 yılın getirisi tabi.”
“Lan gerizekalı. 8 değil 5.”
Gözlerimi devirdim. Ha sekiz ha beş. Ne farkı var ki? İkiside rakam sonuçta.
“Yaptın mı lan ödevi?”
İnci’ye gözlerimi kısarak baktım. Herkes en iyi arkadaşlar olduğumuzu düşünebilirdi –ki öyle düşünüyorlardı- ama hayatımda en çok nefret ettiğim insandı İnci. Öldürseniz bana yaptıklarını unutamazdım. Hergün o iğrenç gözlere bakmaktan nefret ediyordum.
Sebep mi? Hatırladığım kadarıyla insan en iyi arkadaşının fotoğrafına sakal bıyık çizip, o fotoğrafla bir facebook açmazdı. Ve tabi beni nasıl rezil ettiğinden bahsetmek istemiyorum bile. Ben, aptal Selin, gidip onu affetmiştim. Bu yüzden hala kendimi söverim. Neyse.
“Yaptım tabi lan. Hatta gece 2’ye kadar onla uğraştım.”
“Göstersene bebek.” Dedi Asu. Elimi sıranın altına soktum. Orada değildi. Heyecanla çantama koştum, ama yoktu. Lanet olasıca ödevi yapmak için götümü yırtmıştım ve şimdi de okula getirmeyi unutmuştum. Ne yüce bir insandım ben öyle?
“Unuttun değil mi?” Diye bilmiş bir edayla sırıttı Asu.
“S*ktir kanka ya. Ödevini bana vermeyeceksen kes sesini”
Kapıdan giren Mehmet Hoca ya baktım kısa bir süre. Sıranın altına mı girsem, pencereden mi atlasam bilemedim.
“Ne bakıyorsun? Tren mi gördün?”
Yavuz’a 8. Bakışımı attım. Bana öküz demek istemişti. Vay ibne! Bozuntuya vermedim ve önüme döndüm. Klasik inek öğrenci tavırları işte.
“Ders çalışın 4. Ders yazılınız var. Bende o sırada yoklamadan yıllık ödevleri kontrol edeceğim.”
Yoklamada sonuncu sıralardaydım, ancak bu derste kaytarsam gelecek ders tıpış tıpış gidecektim celladımın yanına. Ah be Mehmet, yaktın beni Mehmettt.
Derin bir nefes aldım. “Hocam.”
“Efendim kızım?”
“Bu bakışı geçen derste de atmıştı. Ne halt istiyorsun gene bakışı bu” Dedi küçük şeytancığım kulağıma. Cevap vermedim. Birkaç gündür şeytanıma trip atıyordum.
“Ödevimi evde unuttum.”
Dedim “pat” diye.
“Selin sana güvenirim bilirsin.”
Bilmiyorum hocam bilmiyorum. Hiç belli etmedin daha önce.
“Evet hocam.”
“Ahh! Git müdüre durumu anlat. Ödevi al gel. Ders bitmeden gelmezsen yok yazarım.”
“Allah’ın yarattığı kulu nasıl yok yazarsın hoca!” Diyen ergenlikten çıkamamış iç sesimi susturdum. Evet, bir şeytanım bir de iç sesim vardı. Bu da fantezi işte.
“Tamamdır!”
Beni almayan 3. Dolmuşa sinirle baktım. Benim başım kel miydi? Neden dışlıyordu bu şoförler beni? Tamam küçük Emrah moduna girmeme gerek yoktu. Zaten eğer binseydim, o kadar kişinin arasında nefessizlikten geberirdim. Hayati tehlikeye gerek yok tabi.
En sonunda dolmuşun biri durdu. “Ah be amca kelini öpeyim senin!” İç sesim yine kendi halinde takılıyordu işte. Ücreti uzattım ve bomboş dolmuşa şöyle bir baktım. Ne mantıksız işti bu yahu?
Tek bir çocuk vardı ve oda en sevdiğim yere oturuvermişti. Pezevenk! Onun bir önüne oturdum ve camdan dışarıyı izlemeye başladım. Ağaç, ağaç ve yine ağaç… Gelen kıkırdama ile merakıma yenik düştüm ve arkamı döndüm.
“Tanıyorum lan ben bunu” diye düşündüm. BİNGO! “Dün ki gerizekalı”
“Diyorum ben. 7 aylık doğunca beynine az oksijen gitti kesin” Dedi şeytancık. Neden ki? Ne yapmıştım ben yine?
“Gerizekalı mı? Çok cüretkarsın”
Dedi mavi gözlerini büyülterek. Hayır büyültme. Zaten içimde hayvanat bahçesi tepiniyor, daha da gelme üstüme be maviş. Vay canına kol kasına bak lan!
Sapıkça düşüncelerimi uzaklaştırmaya çalıştım tam ağzımı açacakken çocuk ayağa kalktı ve düğmeye bastı. Birkaç saniye sonra otobüs durdu.
O an bende evime geldiğimi fark ettim tabi. Çocuğun arkasından ayağı kalktım. O indikten sonra bende inmeye çalışmıştım lanet dolmuştan. Ancak kendimi Hazerfen Ahmet Çelebi sanmış olmalıyım ki yere uçtum. Evet cidden uçtum.
kendimi Hazerfen Ahmet Çelebi sanmış olmalıyım ki yere uçtum. Evet cidden uçtum.
Kendi ayağıma takılıp düşmemde büyük bir beceriydi tabi. Ama bu şu lanet herifin yanında olmamalıydı. Rezil olmuştum. Geri dönüşü olmayan bir şekilde…