21.BÖLÜM: GUFRAN

369 32 273
                                    

Bana ellerini ver.

21

Bir şarabın yıllandıkça arttığı değer gibiydi, yanında kaldıkça, eskidikçe artıyordu değeri. Bunlar yanına kâr kalacak mıydı, bilmiyordu; belki de biliyordu ama düşünmek dahi istemiyordu. Aklına Asi geldiğinde gerçekler düşmanı oluyordu neredeyse.

Onu, kucağından alıp sedyeye yatırdıklarında içi alev alevdi. Vahşi'yi, Afitap'ı, Haviye'yi, Şişko'yu, İri Gözlü Küçük'ü bırakmak istemiyordu. Kainat'ın oturduğu sandalyenin yanına çökerken gözlerini saatten bir saniye bile ayırmıyordu. Tam dört saat geçmişti aradan.

"Samet çok korkuyorum." Kainat'ın sesi tırmaladı kulaklarını. Bu cümleyi kaçıncı kez kuruşu olmuştu? Öfkeyle gözlerini yumdu. Korkuyordu. Bu, dehşet vericiydi ama korkuyordu. "Samet çok korkuyorum."

''Kes sesini!'' diye bağırdı Uraz; sesi koridorda yankılanmıştı ve kısa süreli derin bir sessizlik oluşmuştu.

Kainat ona yukarıdan bakıp şokla gözlerini kırpıştırdı. Birkaç damla yaş süzülmüştü yanaklarından. Samet anında bir kolunu kızın beline sardı ve gözlerini Uraz'dan kaçırdı. Küfretmek istemişti ama hem yapamazdı, hem de böyle bir ortamda olmazdı. Kız gözlerini hayal kırıklığıyla kaçırdı ve Samet'in kolundan kurtulup koridorda koşmaya başladı. Samet anında peşinden giderken Uraz acıyla gözlerini yumdu. Elini alnına bastırdı, kendine küfürler etti. Korkuyu hissedebiliyordu ama buna kulakları da şahit olunca ölüyordu.

Sıkıntıyla iç geçirdi ve gözlerini duvardaki saate dikti. Asi'nin ölebileceği düşüncesi-her ne kadar düşünmek istemese de- aklına gelince , ''Keşke onu o anda öpseydim,'' diye düşündü.

Yarım saat daha zamana testlim olduğunda ameliyathanenin kapısı iki yana açıldı. Hızla ayağa kalktığında Asi sedyenin üzerine yatırılmış götürülüyordu. Uraz'ın ağzı şokla bir karış açılırken panik yapmıştı.

"Asi!" Diye bağırdı elini sararak. "Vahşi..."

Sedye hızla ilerlemeye devam ediyordu. Kainat ve Samet'in de sedyeye yapıştığını gördü. İkisi de ismini anıyordu.

Kızın parmaklarına kenetledi parmaklarını,
Daha fazla sıktı.
Tepki alamayınca yutkunmak istedi,
Düğümlenmişti boğazı.
Ellerindeki tüm enerji boşandı birden,
Kaydı yavaşça elleri ellerinden.
Kızın elleri süzüldü havanın boşluğuna,
Sarktı kolu sedyeden.

Sedyenin gidişini izlerken adam, tamamen durdu. "Ölmeni istemiyorum," diye geçirdi içinden. Acısı koca bedeninden de büyüktü; ama o kızın kalbinden daha küçüktü.

"Siz yakını mısınız?" Başını yavaşça yana çevirip bomboş bakan gözleriyle, kumral, mavi gözlü doktor hanıma baktı.

Konuşamıyordu, başını yavaşça olumlu anlamda salladı.

"Durumu ciddi. Kurşun vücuduna çok fazla zarar vermiş. Yoğun bakımına alındı."

Düğümlenen boğazını umursamadan, "O..." dedi. Sesi çatallaşmıştı. "... akut lösemi hastası. Bir etkisi olur mu?"

Kadının ince kaşları çatıldı. "Tedavi görüyor mu?"

İçi yanıyordu. "Hayır, başlayacaktı."

"Bu..." Derin bir nefes verdi. "Çok riskli."

Bir şey diyemedi adam. Suçlu hissediyordu. Ona her şeyi açıklamalıydı. Onu bu hâle getirmemeliydi. Araz, diye düşündü. Orospu çocuğu. Onu kendi elleriyle öldürecekti.

TİLKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin