Genç kız gördüğü rüyanın etkisinden günlerdir çıkamamıştı bir türlü. Babasının sesi her gece kulaklarında çınlıyor yatağından kan ter içinde uyanıyordu. Ne yapacağı hakkında da ufacık bir fikri yoktu üstelik.
Yine bir sabah vakti uyukladığı yatağın içinden kalkıp telefonuna uzandı. Telefonun kenarındaki tuşa uzunca basıp kapalı olan telefonunu açtı.
Uzun zaman sonra telefonunu açsada arama tarihlerine baktığında Yiğit' in son zamanlarda aramadığını görünce kalbi, sanki olacak gibi daha çok acımıştı . Düşündüğü şey olmuştu işte, unutmuştu belkide onu.
Ayağa kalkıp odasında ki pencerenin önüne geçti, uykulu gözleriyle dışarıyı seyretmeye başladı. Bayram bile geçtiği halde Yiğit ' le hâlâ görüşmemişti.
Bu bayram bir kişinin yokluğunu daha hissetmişti yüreği. Bu yokluklar iyi gelmiyordu genç kıza.
Onca tuttuğu oruçun ardından bir bayram olmalıydı elbet, ama neden gelmemişti bayram ona?Yeni elbiseler bile almıştı oysa.Kardeşi ve kendine buz mavisi birer bahçıvan tulumu almıştı. Dar ve vücut hatlarını belli ettiği için sadece evde giymeyi düşünmüştü. Ama onu bile giymemişti.
Kardeşi ne kadar ısrar etsede dinlememişti onu.Nisan' a bir şey belli etmiyor olsada, gözlerindeki buruk ifade her şeyi anlatmaya yetiyordu işte.
Küçük kız belirli günlerde kemoterapiye gittiği için eve yorgun dönüyor ve çoğu zaman uyuyordu. Genç kız akşamları kardeşiyle ilgilenmeye çalışıp onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu.
Sabahları ise işleri olduğunu söyleyip dışarı çıkıyor, sahil kenarında saatlerce oturuyordu tek başına. Ne eve sığabiliyordu nede bu koca şehre. Sadece, denizin berrak maviliği bir nebze iyi geliyordu yüreğine.
Denizin hemen kenarındaki banklara oturuyor,derin nefesler alıp eşsiz maviliğin tuzlu kokusunu içine çekiyordu. Bazen karanfil satan çiçekçi kadınlar yanından geçiyor genç kız onlara demediğini bırakmıyordu .
Bu karanfillerin keskin kokusu neden hep onu hatırlatıyordu?
Aslında
Yiğit karanfil gibi kokmuyordu, bütün karanfiller Yiğit gibi kokmaya söz vermiş,diyordu içinden genç kız.Hem herkes onu hatırlatmak mecburiyetinde miydi sanki? Ve bu kadınlar bu çiçeği burda satmak zorunda mıydı?
Bu kokuyu her aldığında bütün karanfil tohumlarını dünyadan toplatmak istiyordu genç kız.
Daldığı site bahcesinden gözlerini ayırıp boş odasındaki küçük yatağını düzelterek odadan çıktı.
Uyuyan kardeşinin odasına gidip başına sessizce bir öpücük kondurdu. Olmayan saçları onu daha sempatik gösteriyor ve sürekli,onun başını öpme isteği uyandırıyordu genç kızda.
Odadan sessizce çıkıp mutfağa girdi. Isıtıcıya su koyup kaynamasını bekledi. Kaynadıktan sonrada evdeki en büyük çaydanlığa çayını demledi. Büyük bir bardak ve çaydanlığıda yanına alıp mutfağın balkonundaki geniş kanepeye oturdu. Esen rüzgar onu üşütsede aldırış etmedi. Şimdi koca bardağıyla çayını içer ısınırdı.
Önünde ki küçük masada duran bardağa baktı. Hayatta çay içemediği büyük bardağa. Büyük bardak iyiydi. Hemen bitmiyordu. Böylece daldığı yerden hızlıca çıkmak zorunda kalmıyordu.
Demlenen çayından büyük bardağa doldurup bolca şeker attı. Aslında çayı da şekersiz içerdi. Şu kısa zamanda ne çok şeyi değişmişti hayatında.