Bazen insan hayata 3-0 geride başlıyor; dostlarından yediği kazık, sevdiği insanın ellerinden kayıp gidişi ve en önemlisi ailesinden göremediği ilgi.
Önce hangisinden başlasam bilmiyorum; en çok güvendiğin insanın sahteliğini mi, aşık olduğun insanın gidişi mi yoksa yaşama sebebin olan insanların aslında olmayışımı.
Cidden bir düşün sence hangisi senin canınını en fazla yakar, sence hangisine bu hayatta daha çok değer verdin?
Nedense benim gözlerim doluyor bunları yazarken, senin hiç canın yanıyor mu veya bunları okurken bir şeyler hissettiğin oluyor mu?
Benim oluyor.
Her insanın belli başlı acıları vardır; kimisi terk edilmiştir, kimisi sırtından vurulmuştur, kimisi ise hiç baba şefkati ve anne sevgisi görmemiştir.
Seninki içlerinden hangisi acaba?
Bence sen bir arkadaşın yardımına en çok ihtiyaç duyduğu zamanda terk edilmiş, kedi yavrusu gibi yapayalnız kalmış biri gibi görünüyorsun.
Veya bu hayatta 'aşk' denilen kavramı yaşadığın tek insanın gözlerinin önünde çekip gitmesini seyretmiş ve o acının ne demek olduğunu bilen birisin.
Yada belki baba ve annenin o sıcacık sarılışını, sevgisini, korumasını, kollamasını hiç hissetmemiş küçük bir çocuk gibisin, kış gününde sokakta bir başına gibi.
Peki ya sizce ben neyi anlatmalıyım?
Aşık olduğunuz o insanın gözünüzün yaşına bakmadan gidişini anlatarak nefret duygunuzu arttırayım mı ne dersiniz?
Yada sizi sırtınızdan vuran o 'dost' sıfatını yakıştırdığınız kişi hakkında konuşup onu gözünüzde yok edip binbir parçaya böleyim mi?
Veya arkadaşlarınızın ailesinden gördüğü sevgiyi imrenerek izlerken senin ailenin sana hiç öyle davranmadığını yüzünüze vurarak canınızı mı yakayım?
Hayır, hayır bunlardan herhangi birini bu yazı için uygun görmüyorum.
Ben; yaşadığınız acıları, yani yukarıda ki 3 temel can yakan maddenin hepsini bir arada yazarak, gerçek anlamda 'acı' duygusunu yansıtacağım hepimize.
Belkide en acısı, sevdiğinin elinden kayıp gidişidir ve senin yapabildiğin tek şey onun arkasından aptal bakışlarındır.
Çünkü gitme diyemezsin ona.
Gururuna yediremezsin, o acizliği yapamazsın. Gidecek olana ''gitme'' diyecek cesaretin yoktur.
Canından bir parça gözünün önünde hareket eder,durduramazsın.
Bağırıp çağırmak istersin, içinde ne fırtınalar kopar onun geri dönmesini sağlamak için.
Ama dönmez, çünkü o gidiyordur, hemde gözlerinin önünde.
Peki ya neden gidiyor?
Verdiğin onca değer ona fazla mı gelmiştir?
Yada gece yatarken yastığa başını koyduğunda ilk aklına gelen şeyin o olması ona çok mu fazla?
Veya sabah kalkar kalkmaz ilk düşündüğün şeyin o olması ona çok mu saçma geliyor?
Peki ya sen neden gitmemesini istiyorsun?
Onu aklına getirdiğinde o geçirdiğiniz güzel günlerin, güzel vakitlerin, saatlerin, dakikaların hatta saniyelerin geri gelmeyeceğini biliyor olman mı?
Ona artık dokunamamak, öpememek, onu kollarının arasına alarak kurduğun o güzel ve saf hayalleri bir daha dile getiremeceğini fark etmenden dolayı mı?