Sınıfın penceresinden ona baktım. Aşağıda kızlı erkekli bir grup şeklinde oturuyorlardı. Bana neredeyse arkası dönük bir şekilde oturuyordu ama attığı şirin kahkahalarda birkaç dişini görebiliyordum. Bütün gülüşlerini dozunda bırakıyordu, ben ise kahkaha attığımda bir anda sesli bir şekilde güler ve bunu uzatırdım, gülmemem gereken bir yerse -ki çoğunlukla öyle oluyor- hemen ağzımı kapatır ve sessiz bir şekilde gülerdim.
Üzerinde uzun kollu The Who tişörtü vardı, bunu bu ay içinde bir kere daha giymişti.
Onla hiç konuşmuşluğumuz yoktu, sesini birkaç kere duymuştum ve yüzünü de sadece birkaç kez yakından görmüştüm. Ama hala bir yıldır ona beni bağlayan ne olduğunu bulamamıştım. Evet, o mükemmeldi. Ama neden daha hiç konuşmadığım bu çocuk? Mesela neden sınıfta önümde oturan ve bütün kızların ona bayıldığı arkadaşım Joe değil? Belki de kız olmadığımdandır.
Okul bitişinde aşağı, servisimin yanına indim ve beni selamlayan bir sürü insan vardı, bende hepsine gülümseyerek karşılık verdim. En arkanın bir önüne oturdum ve arkada oturan arkadaşlarımla ayağa kalkarak arkamı dönüp sohbete başladım. Yanıma yine bir arkadaşım oturdu ve onu da selamladım. Popüler değildim ama okulun popülerlerinden daha çok sevilirdim.
Yine serviste kız muhabbeti başladığında güldüm ve önüme dönüp oturdum. Kulaklığımı taktım ve Youtube'a 'The Who' yazdım. Çünkü Louis'nin tişörtü vardı, onu yakından tanıyamıyorsam belki müzik zevkini anlayabilirdim.
Servis beni evimin önünde indirene kadar dinledim ve en son kulaklığı çıkarıp çantam sırtımda servisten indim. Evi süzdüm ve anında yüzüme yansıyan, daha sonra vücudumu kaplayan mutsuzluk duygusuyla evin içine girdim ve doğruca odama gittim. O ergenlerden değilim, kapımı çarpmadım veya anneme bağırmadım. Sadece üzerimi bile değiştirmeden yatağa kıvrıldım, kendimi öldürmek istiyordum. Yatağımın yanındaki komidinin çekmecesine uzandım ve doktorun önermediği ama bunu aldığında iyi hissettiğini duyduğum haptan bir tane içtim. Her gün birkaç tane.
Gözlerimi kapattım ve sadece hap etki gösterinceye kadar düşünmemeye çalıştım.
Ama hayır, düşünmüştüm. On üç yaşından beri erkeklere ilgi duyuyordum, ondan önce de ilgi duyduğum hiçbir varlık yoktu zaten. Yani birilerine ilgi duyacak yaşıma geldiğimde bunlar direk erkekler oldu. İlk başlarda umursamadım, sadece arkadaşlarımı biraz fazla çok sevdiğimi düşünüyordum. Biraz daha büyüyüp ergenliğe girdiğimde artık onlar bana cinsel açıdan çok çekici gelmeye başlamışlardı. Birkaç yıl boyunca kim olduğu fark etmeden neredeyse etrafımdaki bütün erkeklerden hoşlandım. Ama sonra Louis Tomlinson'la karşılaştım, etrafımdaki tek hoşlandığım erkek o oldu. Bu benim için hem iyi hem kötü oldu, artık erkek arkadaşlarımla daha iyi bir bağ kurabiliyorum ama onunla asla birlikte olmayacağımızı biliyorum.
Sanırım beni öldüren bu. Asla kimseyle ciddi anlamda çıkmadım, sadece arkadaşlarımın ayarladığı birkaç kızla çıktım ve sadece biriyle öpüşüp bende yarattığı hissi sevmedim. Kimse eşcinsel olduğumu bilmiyordu, bazen ben bile kabul etmek istemiyordum.
Hava kararmıştı, hala hapın etkisindeydim ama kafam biraz sakinleşmiş olsa bile hala aklımda gey olmamla ilgili birkaç düşünce geziyordu, ve Louis tabii ki. Telefon çaldığını fark etmeden önce bu sadece benim düşüncelerimden gelen bir ses olduğunu sanıyordum ama sonunda kalktım ve gözlerimi ovuşturup telefona uzandım. 'Gizli Numara' Kesinlikle yine benim çok komik olduğunu sanan arkadaşlarımdan biriydi, hepsinin sesini tanırdım, hiç şansları yoktu. Açtım ve ilk önce onun konuşmasını bekledim. "Harry Styles?" dedi bir ses, bu sesi tanıyamamıştım bak.
"Evet?"
"Seninle konuşmalıyım." dedi net bir sesle.
"Peki." Şuan kafamı hiç iyi hissetmiyordum ama aynı anda kafam güzeldi ve uzun bir kahkaha attıktan sonra uyumak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Are Created For Each Other | One Shot
FanfictionOnla hiç konuşmuşluğumuz yoktu, sesini birkaç kere duymuştum ve yüzünü de sadece birkaç kez yakından görmüştüm.