Elimi sıkıca tuttu. Gözlerime sinirle bakıyordu. Ben de ona sinirle bakıyordum. Nefesini yüzünde hissediyordum. Sinirlerime iyi gelebilecek derecede muazzam güzellikte bir yüzü vardı. Aman Allah'ım ben ne diyordum böyle? Kendine gel Güneş!
Eli hala elimi tutuyor, gözleri gözlerimi delip geçiyordu.
"Harika!"
Emre'nin sitemini duyunca kendime geldim. Ege de elimi bıraktı ve başını hafifçe eğdi. Boyumun Ege'den kısa olması nedeniyle alnımız bir anlığına değdi gibi oldu. Hemen Emre'nin peşinden koştum ve kolundan çektim.
"Emre, ne yaptığımı bilmediğimi kaç defa söylemeliyim? Her ne yaptıysam da özür dilerim. Seni kaybetmek istemiyorum. Zaten arkadaşım yok denecek kadar az. Hayatım berbat, lütfen arkadaş kaybetmeye şu sıralar hiç ihtiyacım yok"
Emre birden bana sarıldı. Bir süre şaşkınlıktan karşılık veremedim. Sonra ellerimi hafifçe omuzunun etrafına doladım.
"Pekala, affediyorum seni. Bir daha olmasın"
"Her neyse, bir daha olmayacak. Söz veriyorum"
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Açtığımda o derin, kahverengi gözler yine derinlere bakıyordu. Bana, boş bakıyordu. Ve gitti. Neden bilmiyorum ama içimde bir yerde yanlış bir şeye söz verdiğime dair bir his vardı.
Ve bir çıkış zili daha çaldı. Tam arabama binecektim ki, eve gitmek istemediğimi fark ettim. Beni zorlayan bir şey mi vardı? Hayır yoktu. O zaman eve gitmiyordum. Arabayı sahile sürdüm ve kulaklığımı takıp yürümeye başladım. Son eklenen şarkılara baktım ve en son eklediğimi açıp dinlemeye başladım.
Jaymes Young - Moondust
Şarkıyı dinlerken düşüncelere daldım. Hayatta bir amacım var mı diye düşündüm de, yoktu. Hayatta hiçbir amacım yoktu. Bir şey için uğraşmıyordum. Belalı bir prenses olmak istemiyor musun diyeceksiniz. Sadece biraz eğlenmek istiyorum o kadar. Yani, olmasam da bir şey kaybetmem. Hayattan hiçbir şey istemiyorum. İhtiyacım olan bir şey de yok. Belki biraz sevgi. Evet evet, sevgiye ihtiyacım var. Saf sevgiye, tıpkı ailenin verebileceği türden. Şarkının sözlerinin tekrarlandığını duydum ve biraz düşününce tüm listeyi dinlediğimi ve başa sardığını anladım. Bu sürede de akşam olmuştu tabii. Hiç fark etmemişim saatin nasıl geçtiğini. Etrafıma baktığımda sahilin sonundaki sokağa girdiğimi gördüm. Nereden geldim ben buraya ya? Tenha tenha yerler. Of bendeki de şans olsa. Aklıma yine kötü kötü senaryolar geldi. Allah'ım n'olur beni 34234 yerimden bıçaklayıp çöp kutusuna attırma yarabbim. Off ruh halim çok değişken. Az önce duygusala bağlamıştım yine triplere girdim.
Geri gitmeye başladığımda yerdeki yaşlı amcayı görüp irkildim. Rahat 60 yaşında vardı. Yere, bir gazetenin üstüne oturmuş içki içiyordu. Saçı sakalı karışmış, giysileri yer yer yırtılmıştı.
"Genç hanım!"
Hay ben...Allah'ım o kadar dua ettim niye bıçaklatacaksın ki beni?
"Genç hanım! Bakar mısınız?"
Yavaşça arkamı döndüm.
"E-Efendim?"
"Kimsem yok, lütfen...Sadece biraz konuşmak istiyorum"
Yok daha neler!
"N-Nasıl yani?"
"Korkma, gerçekten amacım biraz konuşmak"
Adamın sesi titremişti konuşurken. İçim acıdı doğrusu. Nasıl hissettiğini biliyor gibiydim. Konuşmak için birinin olmasını, derdini anlatabilmeyi nasıl istediğini hissettim. Çok tuhaf. Boğazında bir yumru oluşması vardır ya hani, öyle hissettim. Adamın yanına oturacakken yanından bir gazete çıkarıp yere serdi ve oturmamı işaret etti. Dışarıdan göründüğünde hiç de öyle olmayan ama bir şans verdiğinde iyi kalpli, nazik biri olduğunu anlayabiliyordu insan. Yanına oturdum ve sırtımı soğuk duvara dayadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tozu ◐
Roman d'amourGüneş, annesi ve babasını bilinmeyen bir nedenle küçük yaşta kaybetmiş, amcasıyla yaşayan 17 yaşında zengin bir ailenin kızı. Yıllarca okula gitmemiş, tonlarca özel ders almış, yaşıtlarına göre oldukça akıllı. Peki bu kızı hiç bilmediği bir yer ola...