Kucağında

80.8K 466 25
                                    

Göz kapaklarımı yukarıya kaldırdığım zaman olanlar bir düşünceye dönüştü ve düşünceler zihnimin her bir milimetresini esir aldı. Aynı anda o esarete düşen yüzüm oldu; dehşet dudaklarımın kıvrımına kadar kapladı her yeri.

Kasıklarımda bir ağrı yoktu. Derin bir nefesi dudaklarımdan dışarı verdim.

Ama gene de... Bunlar bir rüya olsa da birisiyle seks yapmalıydım. Evet, mükemmel bir şey olabilirdi. Ama daha mükemmel olan babama verecek bir cevabımın olmasıydı.

Heyyytttt be!

Burnuma dolan muazzam ve muazzamlığı kadar tanıdık kokuyla kaşlarımı çattım.

N'oluyoruz lan?

Gözlerimi açtığımda bulunduğum konumu o an fark ettim. Bir sandalyenin üzerine oturmuş adam vardı ben o adamın kucağındaydım.

"Günaydın." Elleri, çenem için yaratılmış gibiydi çünkü çenemi kavrayan ellerinin uyumluğunun, güzelliğinin, manyaklığının, harikalığının başka bir açıklaması olamazdı. Dudaklarını şakaklarıma bastırdı.

Azmak is coming?

"Sabah olanlar olmadı değil mi? Ben bayılmadım, sen beni tutmadın falan. Ve..." Sustum. Ve bana bir sürtük gibi davranmadın değil mi?

"Sinirlendim," Elleri yavaşça kalçamı okşamaya başladı. Bu ince kumaşın hiçbir önemi yoktu çünkü etek kadar sıkıydı ki, kalçamın kıvrımlarını hissedebildiğini biliyordum. "Öyle davranmamalıydım. Ama ben böyle bir adamım."

"Neye sinirlendin?" diye sordum.

Ay öldüresi var beni.

"Bu kadar güzel olmana," Kalçalarımdaki eller sertleşti, zaten sert bakan gözlerindeki alevler sertleşti.

"Bu kadar masum olmana, bu kadar benim olmana."

Kesinlikle kaşlarım çatılmaktan, tek kaş haline gelecekti. "Bunlara mı sinirlendin?"

"Ve..." Dedi yüzünü bana yaklaştırırken. "Diğerlerinden farklı olmana. İlk defa bir kıza çığlık attırdığımda zevk almama değil acı almama, o daracık duvarlarının beni sıkıştırmasına, o zarı yırttığımda hissettiğim muhteşemliğe, o minik bedenin altımda kıvranırken..."

"Hep güzel şeyler hissetmişsin ya adam, neden sinirleniyorsun?"

Edepsizdim. Ve edepsizce konuşurdum ama bu adam öyle bir konuşuyordu ki yıllar sonra kızardım.

Cevabı beklediğim için irileşen gözlerime bakıp gülümsedi. "Çünkü bu kadar güzel hissetmeyeli uzun oldu kadın."

"Ben de kızarmayalı uzun zaman oldu." diye mırıldandığımda güldü.

Sıradan bir kalp krizimden herkese merhabalar.

O beyaz, güzel dişlerden bahsetmeli miyim? O mükemmellike kısılan gözlerinden?

Bana kalsa... Sadece bana.

Ay zaten anlatmışım kız!

"Şu an tam onun olduğu yerde kalçaların varken..." Gözlerini yumarken başını başıma yasladı. "O kıyafetlerini çıkartamamak çok zor,"

Kalçalarımda belirgin olarak hissettiğim sertliğe sürtünmek, onu delirtmek isterdim. O kadar özgüvensiz kalmıştım ki, bu adam esirgendiğim tüm özgüvenleri aşılamıştı bana.

"Daha yeni iki tane ağrı kesici verdim sana."

Demek ondan ağrımıyordu kasıklarım.

Elleri kadınlığımın üzerinde kibarca durdu.

"Acıyor mu hâlâ?"

"Çık." gibi bir ses çıkardım.

"Gel, banyo yapalım. Çabuk iyileşmelisin yoksa çıldıracağım."

Ben gülerken kollarını bacaklarımın altından geçirip beni ayağa kaldırdı. "Dur," dedim kollarımı boynuna dolarken. "Daha bugün olanları konuşmadık."

"Bayılmanı mı diyorsun? Evet, banyoda konuşacağız."

Aralık olan kapıyı ayağıyla iterken kasılmıştım.

Bayılmam konuşmak istediğim bir mesele değildi. Hatta elbisesinin dikişlerini genişlettiğim için Peri'nin cırlamalarını bile çekmeye razıydım.

Düşünün artık.

Beni indirirken ilacın etkisi yavaş yavaş geçmeye başlamış olduğunu, kasıklarımdaki sızlamalar ile fark ettim. Karan'a bir şey belli etmemeye çalışırken o küvetin içine birkaç duş jeli katıyordu.

"Fazladan diş fırçası var mı?" diye sordum.

"Şu çekmecede." dedi yan tarafımda duran dolabı gösterirken. Dolabın içinden diş fırçasını çıkarırken lavabonun önüne gelip dişlerimi fırçalamaya başladım. O da dikkatle beni izliyordu. Yahu, dişlerimi fırçalarken izlenecek ne var adam?

Dişlerimi fırçalamayı bitirdiğimde küvetde dolmuştu.

"Gel." Onun yanına giderken artık o çeke kapata ezberlediği fermuarımı açtı. Askıları da çekerken büstiyer düştü. Elleri sütyenimin kopçasında dururken neden bu kadar heyecanlandığıma anlam verememiştim. Dün her şeyi görmüştü zaten. Ya da... Her şeyden daha fazlasını.

Sütyenim de düştü.

Eğilirken gözlerimi kapattım. Ve eteğimi de çekti. Her bir dokunuşunda, üstümdeki parçalar giderek azalmaya başladığında kalbim kontrolünü kaybediyordu. İşaret ve orta parmağını kilodumum kenarlarına geçirirken sakin olmasına karşın, sertti. Bir hamlede olup bitiyordu her şey. Ve üstümdeki tek kumaş parçası da yerle bir oldu. Ayağa kalkarken beni kendine çevirdi. Gözleri ağır ağır vücudumda gezerken utancımdan ne yapacağımı şaşırmıştım. O gözler... Üstümde gidip gelmesine gerek kalmadan sadece gözleriyle becerdi beni. Alt dudağımı ısırıp yere bakarken bilin bakalım nereme baktı? Elbette dudağıma!

"Gir."dedi boğuk bir sesle.

Aşırı sıcak olmayan suyun içine girerken gevşediğimi hissediyordum. Kaslarım kendilerini kastıkları vücutlarını serbest bırakmıştılar. O da sadece siyah boxeriyle kalana denk soyundu ve arkama geçti. Beni kucağına oturturken sırtımı gövdesine yasladım. Başım, çenesinin hemen altındaydı. Ve kalçamın hemen altında bilin bakalım ne var? Derin bir nefesi içine çekerken yukarıya doğru baktı. "Haksızlık..." Kendimi ona daha çok bastırırken kollarını belime sardı ve gözlerimi kapattım. Huzur denen kelime, bir tek onun yanında bu denli yakışır durabilirdi.

"Şimdi..." dedi parmakları karnımda daireler çizerken. "Seni bu suyun altında becermeden bana neden bayıldığını anlat,  küçük hanım."


SERT #WATTYS 2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin