Başarısız geçen bilmem kaçıncı odaklanma dersinden sonra yine hüsranla Nehir'e baktım. Üç haftaya yakın süredir çalışmamız devam ediyordu. O gün diğerleri okuldan geldiğinde Nehir'le çalışıyorduk. Pek ses çıkarmadılar. Hatta hiç bir şey demediler. Onlar normal günler ki gibi okula giderken bende savunma dersleriyle meşguldüm. Hazel ve Gözde dışında diğerleriyle o günden beri hiç karşılaşmamıştım. Belki de benimle karşılaşmak istemiyorlardı. Aklımda türlü düşünceler cirit atarken derin bir nefes aldım. Bugün diğer günlerden oldukça uzun süre çalışmıştık. Ama uzun süre çalışmamıza rağmen elde var sıfır. Bakışlarım hüsranla Nehir'e kaydığında onunda yüzünde son bir kaç dersdir ortaya çıkan tükenmişlik ifadesi olduğunu gördüm. Ama hala benden umut bekliyordu ki benim kendimden ümidi keseli çok olmuştu.-Yankı kendine gel artık. Aklını buraya ver. Başka şeyleri düşünmekten vazgeç.
Türlü türlü seslerin cirit attığı aklımdan nasıl odaklanma gibi bir eylemi gerçekleştirmemi bekliyorlardı ki.
-Elimden geleni yapıyorum.
-Yanılıyorsun Yankı. Elinden gelen bu değil. Tanıyorum seni. Sandığından daha iyi tanıyorum seni. Neler yapabileceğini biliyorum. Elinden gelenin en iyisini biliyorum ve bu yaptığın elinden gelen falan değil. Sadece boş vermişlik.
Sustum. Susmak zorunda kaldım. Silik bir çizgi oluşturan kuru dudaklarım da bu aralar bir mühür vardı sanki. Bana hitaben söylenenlere karşı öyle sözlerim vardı ki silahtan daha çok can acıtan...
Çatlak dudaklarım arasından çıkmak için uğraşan...
Ben ise tek seferde öldürdüğüm hiç acımadan...
Ah canım sözlerim ne çok çığlığınızı duydum şu dudaklarım arasında. Kaç defa canlandırdım aklımda kaç defa öldürdüm sizi dudaklarımın ardında bilmiyorum artık.
Bunlara rağmen yine öldürdüm sözlerimi tek kelime çıkmadı ağzımdan.
-Biliyorum sana çok acımasız gelebilir bu sürekli üstüne gelişim. Ama bunu yapmak zorundayım Yankı. Senin için bunun yapmalıyım. Bu konuşmayı daha kaç kez tekrar edeceğim inan umrumda değil. Sen her kendini kaybedişinde sana yol göstermek benim görevim. Alıştığın düzenden bir anda kabus sayabileceğin bir düzene geçtin. Zaten bir anda alışmanı bekleyemem senden ama lütfen çabala en azından. Ne kadar çabuk kendini savunmayı öğrenirsen senin için o kadar avantajdır bu. Sakın aklına seni tek bırakacağımız düşüncesi gelmesin. Ben ve diğerleri her daim senin yanındayız. Sen bizden gitmediğin sürece biz hep seninle olacağız. Anlıyorsun değil mi beni? İnan senin kötülüğün için değil sırf senin için. Olmaz ama hani olurda tek kalırsan ve peşindekilerden herhangi birinin eline düşersen kendini savunabilmen için bu teknikleri bir an önce öğrenmen lazım. Şu an çok körpesin, çok safsın. Kendini boşlukta sanıyorsun. Boşlukta olduğun için sana uzanan elleri sorgulamadan kabul edecek durumdasın. Böyle olmanı isteyorum Yankı. Canın yansın istemiyorum.
Sözler bıçaktan keskindi. Sözler zihne işler kalbe zarar verirdi. Sözler kötüydü. Sözler çok kötüydü.
Nehir baktı yüzüme öyle bir kaç saniye. Bakamadım yüzüne. Bakmaya cesaret edemedim. Yutkundum. Derin bi nefes aldım. Cevap vermeyeceğimi anlayanan Nehir ceketini kaptığı gibi kapıyı çarparak çekip gitti.
Zihnimi iki saatten fazla durmaksızın çalıştırdığım içim bitkin düşen bedenimi koltuğa doğru attım fazla ayakta kalamayacağını anladığımda. Uzandım koltuğa koydum başımı ufak bir yastığa sonrada kapadım gözlerimi zihnimi dinlendirmek adına. Kapanan gözlerimin ardından bedenimi esir alan uyku, bedenimin ne kadar yorgun olduğunu gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf Zamanı
FantasiaKoskoca kalabalıkların içinde nasıl yalnız kalınırmış tanıdığım herkes çok güzel öğretmişti bana. Karanlığa bırakılmış biri olarak tek sırdaşım en derin karanlıklar olmuştu. Koskoca karanlıklar içinde yankılanırdı sessiz çığlıklarım. Oysa kahvenin e...