Kaybolmuştum. Bekleyin, zaten kayıp değil miydim? Kendimi bildim bileli, nereden geldiğim, nerede olduğum, nereye varacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Başlarda daha kolaydı. Evet, hep kayıptım ama o zamanlar umudum vardı, bu kadar uzun olacağını hiç düşünmemiştim. Durmadan, kendimi bildim bileli dolanıp duruyordum, bir çıkış arıyordum.
Artık ne gücüm ne de umudum kalmamıştı.
Vücudumu yumuşak zemine bıraktım. Ayaklarım zonkluyordu. Ne kadardır yürüyordum? İki saat? Dört, beş, altı? Belki de bir kaç gün... Burada zaman kavramı yoktu. Ne gündüz ne de gece vardı. Ama tek bildiğim ayaklarımı hissetmediğimdi. Tanrım, galiba ilk kez bu kadar yol kat etmiştim.
Yol kat etmek mi? Ne saçmalıyordum ben? Aynı yerden birçok kez geçmiştim muhtemelen.
Bütün vücudum ağrıyordu. Sonunda uykuya yenik düştüm, yavaşça göz kapaklarım kapandı.
Yıllardır sonuç alamamıştım.
Yıllardır bir kabustaydım.
Yıllardır...
Labirentteydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent.
Teen FictionVe en tuhaf olanı da, bunların hiçbiri gerçek değildi. Hepsi yapay korkulardı. Bunlar benim rüyalarımdı. Kimse benim rüyalarımla oynayamazdı. Yani bu... Bütün bunlar... Bütün bunlar sadece beynimin bana oynadığı oyunlardı. Oyunlar. Beyin oyunla...