1- Evsiz

27 1 1
                                    

      Yazılı kağıdımı gözetmen öğretmene verip sınıftan çıktım. Fizik kurtarma sınavına oldukça çalışmıştım, bu sınavdan geçersem karnemde teşekkür alacaktım. 

     Şimdiye kadar hep takdir almıştım, şimdiyse teşekküre bile zor yetişiyorum. Bir şeyler değişti sanırım hayatımda, bocalıyorum, dikkatimi toplayamıyorum. Yok,hayır, değişen bir şey yok aslında. Sadece yeni yeni fark etmeye başladım bazı şeyleri. Yıllardır süregeldiği için bana pek normal gelen bir durumun aslında öyle olmadığını fark ettim. Çünkü eğer 7-8 yaşlarından itibaren bir düşünce veya bir davranış her zaman uygulanırsa o şeyin doğru olduğunu sanırsınız, çünkü kendinizi bildiğinizden beri o şey vardır, ve uzun süredir doğru kabul edilen şeylerin her zaman doğru olduğu algısı da geniş yer tutar.

     Bale veya jimnastik gibi sporlarla uğraşmak için küçük yaşta başlanması gerektiği söylenir, çünkü o yaşta vücudumuz oldukça esnektir ve büyüdükçe bu esnekliği kaybederiz. Tabii esnek olan tek şey vücudumuz değil, küçükken düşüncelerimiz de daha esnekti. Kim nereye çekerse oraya sürükleniyorduk, kim ne derse doğru olduğunu kabulleniyorduk. 

      Sanırım bu durum da sistemin bir dayatması: Sizden yaşça büyük kişiler her zaman doğru düşünür, onların her dediğini uygulamalısınız, küçükler çok konuşmaz... İlkokul yıllarından başlayan bir dayatma, belki daha öncesinden... Tahtaya her zaman konuşanların adı yazılır, oysa toplum için bir şeyleri değiştirmeye çabalayacak kişiler her şartta doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyenlerdir. Bizeyse susmamızı öğretmeye daha o yaşta başlıyorlar ve bunun sonucunda kendini ifade etmekten yoksun bir toplum ortaya çıkıyor. Ya bir koyun sürüsü ya da şiddet yanlısı bir grup...

      Okulun kapısından çıkıp sağa döndüm, kaldırımın kenarından, çizgilere basmamaya gayret göstererek yürüyordum.

     Oysa ki dünyayı kurtaracak olan şeyin sevgi olduğuna inanırım. Büyüyünce sevgimiz azaldı, merhametimiz dağıldı, karamsarlığımız arttı. Keşke çocuk kalsaydık hep.  Hani, Leyla ile Mecnun'da İsmail abi var ya, onun gibi çocuk kalmayı becerebilseydik. O zamanki gibi nefret etmeyi, kin tutmayı beceremeseydik. İnsanlara küsseydik, kızsaydık ama bir şekere unutsaydık yine hepsini. Çocukken olduğu gibi yine kimsenin aklına dahi gelmeyecek ayrıntılarda mutlu olsaydık ve bu mutluluğu çocukluk diye değerlendirmelerine izin verseydik. Kocaman hayallerimiz olsaydı yine, herkesin yapamayacağımızı söylemesine inat, yine tüm benliğimizle inansaydık bu hayallere. Şimdiki gibi hayallerimizden kolay pes etmediğimiz çocukluğumuza dönebilseydik keşke... 

     Sonra... Üşüyen sadece ellerimiz olsaydı, soğuktan kızaran burnumuz olsaydı. O da eve girince geçseydi. Şimdi olduğu gibi ruhumuz üşümeseydi, yaralarımız yalnızca dizlerimizde olsaydı... O da biraz sonra geçseydi.

     Şimdilerde yazın bile üşüdüğüm oluyor ve sanırım bu üşüyen bedenimden çok ruhum. Üstüme kaç kat giyersem giyeyim, bu üşüme geçmiyor.

    Birine çarpmamla düşüncelerimden sıyrıldım, özür dileyip yürümeye devam ettim. Karşıya geçip yine kaldırımın kenarından yürümeye devam ettim. Okulun ilerisindeki parka doğru gidiyordum. Burası evim gibi geliyordu bana, yabancılık çekmiyordum, ne zaman gideceğim telaşına kapılmıyordum. 

    Ev böyle olmalı değil mi? Kendini rahat hissettiğin, mutlu hissettiğin yerdir ev. Ev sadece bir çatıdan ve üç odadan ibaret yaşamımızı sürdürmeye çabaladığımız bir yer değil. Ev biziz, sevdiklerimiz ve bizi sevenler. Üstümüzde bizi soğuktan koruyacak gözle görünmez çatılar vardır. Ruhumun üşümesinden bahsetmiştim ya, sanırım benim çatım yok, kışları eriyen karlar üzerime damlıyor. Hatta belki evim de yok...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 12, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Cama Çarpıp Duran Bir Sinek GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin