0.Bölüm

575 56 20
                                    


''Unutulmuş çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin
Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek.
Bir rüzgâr, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki 
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha.''*


     Kavurucu sıcaklıktaki mutfakta tahtaya vuran bıçak sesleri her dakika biraz daha şiddetleniyor, gerginlikten kasılan bedenim hiç de hoş olmayan bir şekilde terliyordu. Sıkı topuzumdan kurtulan bir tutam saç enseme rahatsız edici bir şekilde gıdıklarken, şefin yüksek perdeden sesiyle irkildim. 
''Eğer bu hızda çalışmaya devam ederseniz, yarın gün doğumuna kadar burada kalmak zorunda kalacağız. Herkes elini çabuk tutsun!'' 
İtiraz dolu öfkeli mırıldanmalar mutfakta yankılanırken, jülyen şeklinde doğramaya çalıştığım tavukgöğsü sürekli elimden kayıyor, istediğim inceliği bir türlü yakalamama izin vermiyordu. Omzuma, omzuyla hafifçe dokunan Destan, dudaklarını büzerek hiçbiri aynı kalınlıkta olmayan tavuklarıma üzülürcesine iç çekti. 
''Hey! Tavuklarıma böyle bakamazsın.''  
Yaptığı sosa batırdığı parmağını ağzımın içine yavaşça yerleştirdi. ''Sence çok mu tuzlu olmuş?'' 
Damağıma yayılan sos, dilimin üzerinde eriyor, genzimde oldukça ferah bir tat bırakıyordu. Aldığım aromanın verdiği hazla gözlerimi bir süre kapatarak, derin bir nefes aldım. 
''Beğenmediğini açıkça söyleyebilirsin, Güneş. Gözlerini benden kaçırmana gerek yok.'' 
Kibirli sesi kulaklarıma dolarken kendimi kahkaha atmaktan alıkoyamadım.  Kapattığım gözlerimi açarak, tıpkı onun bana yaptığı gibi parmağımı sosa batırdım ve dilinin üzerine bir parça dokundurdum. ''Yaptığın şeylerin mükemmel olduğunu her ikimizde biliyoruz ancak eğer o güzel egonu biraz daha tatmin etmek istiyorsan, kesinlikle harika olmuş.'' 
İç gıdıklayıcı gülümsemesi ile omzunun üzerinden bana bakarken bıçağının ucu ile tavuklarımı hiç de nazik sayılmayacak bir dokunuşla dürttü. ''Maalesef senin için aynı şeyi diyemeyeceğim. Korkunç görünüyorlar.'' 
Ona dilimi çıkararak gerçekten de korkunç görünen tavuklarımı marine etmeye başladım. Şu an tek umudum yanına koyduğum mezeler ve püreler ile görüntüsünün bir nebze olsun düzelmesiydi.     
     Fırından gelen korkunç alarm sesi yerimden sıçramama neden olurken, öfkemi kontrol altında tutmak için büyük çaba harcıyordum. Bugün neyim vardı benim? Fırın eldivenini ellerime geçirmeye başladığım sırada yanık kokusu tüm mutfağı çoktan sarmaya başlamıştı. Destan, elindeki işi bırakarak, yaptığım kötü sanat eserine burnunu kırıştırarak baktı. Oflayarak çıkardığım tepsinin içindeki mantarlar kömür halini almış, üstüne rendelediğim çoktan kaşarlar kaybolmuştu. 
     Tezgaha koyduğum tepsiyi enine boyuna incelerken sıkıntıyla iç çektim. Sanki bütün aksilikler el ele vermiş, bitişimi görmek için kendi aralarında güçlü bir ittifak kurmuşlardı.  ''Kurtarılmayacak kötü bir durumda, ha?'' 
Destan, yapışan mantarlardan birisini kaldırırken ''Oldukça kötü durumda.'' Dedi.  Eldivenlerimi ellerimden fırlatırcasına çıkarırken bakışlarım hala mahvolmuş yemekteydi. ''Yapacak bir şey yok, ben kalan mantarları yıkayayım.''  
Ayaklarımı sürüye sürüye büyük dolabın önüne gelerek çekmecenin içindeki mantarları aramaya koyuldum.  Gözlerim dolabın içini hızlıca tararken başımı sıkan ağırlık birden kaybolup, kısacık saçlarım enseme dokunurken affalayarak arkamı döndüm.  ''Hadi kalk, hazırladığım tabakları altı numaralı masaya götür. Gerisini ben hallederim, Güneş.'' 
Destan'a minnet dolu bir bakış atarken ''Teşekkür ederim.'' Diye fısıldadım ve tabakları ellerime doldurmaya başladım. Mutfağın boğucu havasından adım atacağım sırada arkamdan gelen sesini hala işitebiliyordum. ''Bunu karşılıksız yapacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun, Güneş. Evdeki yemeklerle bir hafta boyunca...'' 
Dizimle açtığım kapıyı, topuğumla kapatmadan sesimin gücünü sonuna kadar kullanarak bağırdım. ''Seni duyamıyorum, Destan.'' Kapı klik sesi ile kapanırken mutfaktan gelen öfkeli bıçak vuruşlarını duymamak imkansızdı.   
     Kıkırtımı bastırarak altı numaralı masaya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladığımda önümde dikilen sima hiç de yabancı değildi. Karmakarışık saçları tıpkı son görüşümdeki gibi alnına dökülürken, gözlerinde her zaman orada olduğunu belirten yaramaz pırıltılar yanıp sönüyordu. Başını belli belirsiz önüne doğru eğerek selam verdiğinde, kaşlarım sanki daha fazla çatılmak istercesine gerildi.  
Derinden yükselen sesi kulaklarıma dolduğunda ellerimdeki tabaklar birer birer yere düşmeye başladı.  ''Seni gördüğüme sevindim, Güneş.''

Merhaba!  Bir süredir buralarda yoktum, elim çok uzun bir süredir kalem tutmadı. Büyük/küçük hatalarım varsa özür dilerim. Sizleri yeni hikayemden buraya ufak bir  parça bırakarak selamlamak istedim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Lütfen, iyi/kötü yorumlarınızı bana iletin. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 07, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Eğer Fısıldarsan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin