Neredeyse yüz tane çivi, kafa tasımı yavaş yavaş ve işkence çektirerek deldiğinde kafamı kaldırdım. Kafamın içinde ki , kendin yap, işi için çalışan bütün vidaların sesini de duyuyordum sanki.
Hepsi farklı tonlarda gürültülü sesler çıkarıp farklı acı verici tarzlarda beynimi oyma işine girişmişlerdi.
Gözümün önüne gelen kırmızı baloncuklar teker teker ve içinde göz yakan boyalar varmış gibi gözümdn teker teker patlarken mecbur kalarak gözlerimi açtım. Normal şartlarda kuzenimin parmaklamalarıyla bile uyanmaya direnen ben, nasıl kendi kendime uyanmayı başarabilmiştim ki?
Hayır hayır, bu başarının değil, kesinlikle başka bir şeyin etkisiydi!
Gözlerimi korkarak açtığımda yavaşça kendime gelmeye çalıştım.
Hatta bilinç altım tekrar tekrar benimle dalga geçme girişimine bile kalkıyordu ama bunu engelleyen güçlü bir şey vardı. Güçlü ve korkmama neden olan bir görüntü.
Gözlerimi kapatıp, bilinç altımın benimle dalga geçmesine ara vermesini söyledim ama o dinlemedi. Dinlemedi çünkü beyaz yatağın üstünde çırılçıplak bir şekilde yatıyordum.
Bir dakika... Ben uzun kollu pembe puantiyeli pijamalarımı giymeden asla yatağa girmezdim. Bu çıplaklık da neyin nesiydi?
Üzerime, yan tarafta üzerinde at tepinmiş gibi çarşafın yanında duran yorganı çekip göğüslerimi kapattığımda alt taraflarımda inanılmaz bir acı baş göstermeye başladı. Sonra o acı kaydı, kaydı ve popomun sol tarafına sniperler tarafından nişan aldı! Sonrada vücudumun diğer yerlerine ateşledi. Her yanım sızlıyordu.
Keskin bir baş ağrısı ve kasıklara vuran sızlanma yatağa kıvrılıp kıvranmama neden olabilecek kadar şiddetlenmeye başladı. Baş ağrım bedenimi uyuşturup bütün noktalarımı istila ederken gözlerimi bulunduğum yeri anlamak için bir kaç tur çevirdim.
Ancak nerede olduğumu bir türlü anlayamadım. Sonra odadanın içinde başka odalarında olduğunu belli eden kapıların kapanma sesine kadar.
Otururken daha da dikleştim. Üzerimdeki yorgan o kadar beni ısıtmaya başlamıştı ki üzerimden fırlatıp atmak istiyordum doğrusu...
Gün çoktan aydınlanmıştı ama kapalı perdeler içeri ışığın girmesine izin vermeyecek gibiydi. Sonra kafamı kapıya çevirdim.
Yerde duran, Esra'nın bana zorla giydirdiği siyah elbiseye baktım. Sıra sıra, gözlerimle odanın her yerini fethediyordun. Gözlerimi önce yatağa, sonra kendime doğru çevrirdiğimde ise, kafamdaki soru işaretlerinin yerini kocaman ünlem işaretleri aldı. Yerde yırtık bir vaziyette duran iç çamaşırım... Ve sonra nerde olduğumu anlamam sadece iki saniyemi aldı ama o iki saniyede gözlerim dolmuş, ağzımın kenarları acıyacak kadar dudaklarım gerilmiş ve gözümden iri bir damla yaş akmıştı bile.
"Bu... Hayır bu olamaz!" Şoke olmuş bir şekilde elimle sıkıca göğsüme bastırdığım yorgan kayıp bacaklarımın yanındaki yeri alırken boğazımdan küçük bir hıçkırık yükseldi.
Ama o hıçkırığın yerine geçebilmek için sıraya geçen diğer hıçkırıkları yutmam gerekiyordu. Hıçkırıklar beklemeliydi. İş işten çoktan geçmişti galiba.
Ağlamamının ne faydası olabilirdi ki artık...
"Hayır... Hayır!"
Ağzımdan çıkacak en düzgün kelime buydu. Düşündüğüm her şeyin tek yanıtı hayırdı.
Olamazdı.
Yapamazdım!
Ama yapmıştım. Ben, o şeyi yapmıştım... Sızlayan vücudum, yerdeki yırtık iç çamaşırım... Her şey ortada değil miydi zaten? Düşünmeliydim. Belki de Esra birazdan gelip uyanamadığım için eşek şakası yaptığını falan söyleyecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİLİN KIZI #wattys2017
ChickLit18.yaş günümdü. Her şey mükemmeldi... Her şey olması gerektiği gibi.... Ta ki onu görene kadar. Bugün burdaydı. Yarın asla yanımda olmayacaktı. Bunu biliyordum. Ama onun geçmişten geldiğini nereden bilecektim ki. Kendimi büyüsüne teslim ettim. Ell...