14. Bölüm : Doğum Günüm

18 6 4
                                    

Merhaba. Yeni bölüm sizleri bekler... İlk önce önceki bölümden hatırlatmayla başladım. Neyse ben sizi tutmayayım. Yeni bölümde görüşmek üzere. Bb:)

"B-bana K-Kerimi ç-çağır!"
Kafasını sallayıp odadan çıktı. Çok geçmeden odaya Kerim girdi. Halimi görünce sorular yağdırıp yatağa oturdu. Hiçbir soruyu aldırmadan kollarımı boynuma doladım. Oda belime sarılıp kafasını boynuma gömdü. Onun kokusunu içime çekip daha fazla ağlamaya başladım. Şimdiden özlüyordum dedemi... Biraz daha içli içli ağladıktan sonra önce boynumda sıcak bir nefes, sonra birkaç cümle duydum.
"Zeynep özür dilerim?"
"Ne?!"
"Seni böyle bıraktığım için özür dilerim..."
Başımdan kaynar bir su dökülürken Kerim boynumdan öpüp uzaklaştı. Bu şaka mı?!

Bazen yetmiyor onla konuşmuş olmak, ona dokunmuş olmak, ona bakmış olmak, onu biliyor olmak, onu tanıyabilmek için. Daha fazla içine girmen gerekiyor onu yaşamak, anlamak için. Bugün beni boşayıp gideli iki sene oldu biliyor musun? Hani o gün gözlerimin içine bakarak 'Seni artık istemiyorum. Bak dedende öldü ayrılalım.' demiştin ya işte ben o gün öldüm. Merak etme -merak ettiğini zannetmiyorum ama olsun- ben bugün yeniden doğuyorum. Nasıl mı? Bugün benim doğum günüm sevgili. Senden sonra ikinci doğum günüm. Bu arada hatırlarmısın bilmem ama Emir hala yanımızda. İremle çıkıyorlar şuan. Babamla İremin babası yurt dışına çıktılar iş için. Belki karşılaşırsınız çünkü onlarda Amerikaya gittiler. Anneni de sakın üzme olur mu? Çok özledi seni. Kendinede dikkat et babamı uyardım ama sağı solu belli olmaz biliyorsun. Üniversitem bitiyor bu sene. Mafyalık işlerine başladık İremle. Babam bilmiyor ama sakın söyleme tamam mı? İlk senin intakımını alacağım sevgili. Hani sana bulaşan çocuk vardı ya. Adı Ateş. Amerikada seninle aynı Üneversitede okumuş. Mezuniyeti geçen sene olmuş ama bu sene Türkiyeye dönüş yapıyor. Yarın burda. Senin ne kadar canın yandıysa onunda o kadar yanacak! Sen beni yaktın ama ben senin için küllerimden doğuyorum.

Kalemi bırakıp günlüğümü rafa kaldırdım. Bu 3 günlüğümdü. Kerim gittiğinden beri hergün yazmıştım. Siyah topuklu ayakkabıyla uzun gösterdiğim bacaklarımı gözler önüne seren ateş kırmızısı, eteği kabarık, sıfır kol, dudak yaka elbiseme bakındım bir süre. İrem zorla aldırmıştı. Kısalığına karşın dudağımı büzerek yüksek sesle açılan kapıya döndüm. İçeri dalan tabiki öküz arkadaşım İremdi.

"Herkes seni bekliyor." heyecanlı sesi gülümseme neden olmuştu. Kendi doğum günüymüş gibi telaşlıydı.

"Geliyorum." geldiği kadar olmasada kapıyı gürültüyle kapattı. Ardından bağırmayı ihmal etmemişti.

"O makyajın en ufuk bir yeri bile eksilerse herkesin ortasında baştan yaparım. Erinmem biliyorsun."

İremin hatırlatmasıyla unuttuğum makyajıma baktım. Tam bir saat önce yapılmıştı ama ben korkup bakmamıştım. Aynanın önüne geçince şok olmuştum. Bu ben miyim? Ateş kırmızısı mat bir ruj, ince aylaynır üzeri siyah far, tenimin rengini düzleyen fondaten ve hafif ten rengimin biraz koyusu allık. Aslında ağır bir makyaj değildi ama bana göre fazlaydı. Sonuçta ben düğünlerde bile ince aylaynırla yetinen biriyim. Yerimden kalkıp son kez tipimi kontrol ettim. Herşey yolunda görünüyordu. Kapıyı açar açmaz aşşağıdan gelen konfeti ve 'iyiki doğdun' sözleri merdivenden ininceye kadar sürmüştü. Ardından gelen uzun uzun tebrikleride aldıktan sonra sıra pastaya gelmişti. Pastayı İrem getirmişti. Üzerindeki mumların ateşini tam söndürecekken İremin uyarısı üzerine durdum.

"Dilek tut!" gözlerimi gözlerine çıkarıp yaşlanmaması için dua ettim. Oda çok geçmeden kırdığı potu anlamıştı.

2 sene önce...

Evleneli 2 gün olmuştu. Hala kendimi alıştırmaya çalışıyor Kerimle yanlız kalmamak için elimden geleni yapıyordum. Bugün de İremle Emiri çağırmış hemen ardından Kerimle Emiri markete yollamıştım. İrem bana pis pis sırıtıp konuşmaya başladı.

"Gelin hanım nasıllar? Sağlıkları yerinde midir acep?" kahve fincanın parmağının ucuyla tutup bir yudum aldı kahvesinden. Kaynana taklidi yapıyordu. Benden cevap gelmeyince yeniden konuştu.

"Bir durgunsunuz gelin hanım. Hormonlar mı bozuk yoksa?" yaptığı imayla elime geçen yastığı kafasına fırlattım. Son anda kahveyi sehpaya koymayı başarmıştı.

"Seni öldürürüm İrem." ciddi bir şekilde söylediğim cümleye kahkahayla cevap vermesi sinirimi bozmuş üzerine atlamıştım. Bir yandan vuruyor bir yandan kahkahasını dinliyordum. Sonunda nefes nefese üzerinden yanına inmiştim ki iki tane şaşkın yüzün bizi izlemesiyle yerin dibine girmek istedim.

"Yanlış bir zamanda mı geldik?" Kerimin sözü üzerine koltuktan kalkıp diğerine geçtim. İremden yatar pozisyondan oturma pozisyonuna geçmişti.

"Arkadaş beni deli ettide..." utanç üzerinde başımı aşşağıya indirdim. Emirin elinde içinde pasta olduğunu tahmin ettiğim poşet vardı. İremde fark etmiş olacakki konuşmaya başladı.

"O ne?"

"Bugün yeng- yani Zeynebin doğum günüymüş Kerim aldı." İremle birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık.

"Hey akıllılar ya... Benim doğum günüm Martın 5 inde değil, Mayısın 5 inde."

"Doğru ya M ile başlayan iki ay vardı. Ben siz konuşurken tesadüfen duydum ama tam anlayamadım. Sonra bir tane M ile başlayan ay var dedim. Martın 5 idir dedim." Emirin şaşkınlığına bir daha kahkaha attık. Kerim Emire dönüp kafasına ağır bir darbe geçirmişti.

"Neyse boşa gitmesin verde tabaklara koyalım." İremle pastayı alıp mutfağa geçtik. Ben saçma bulsamda İrem mumu dikip yakmıştı. Oturma odasına geçtiğimizde daha kesmediğimiz pastayı mumların sönmemesine dikkat ederek Kerime verdi. Kerimde karşıma geçip pastayı yaklaştırdı. Tam üfleyecektim ki ani çıkışı durmama neden oldu.

"Dilek tutmadın!" gülümseyip kafamı iki yana salladım ve içimden gelen tek şeyi diledim. Beni Kerimden ayırma Allah ım.

Ağzını oynatarak özür diledi. Gülümseyip bende ağzımı oynatarak sorun değil dedim. Dilek tutmadan mumları üfledim.

1 saat sonra...

Neredeyse herkes dağılmış sadece yakın arkadaşlarla biz kalmıştık. Herkes yorulmuş, ağızlar açılmış, bir tarafa düşülmüştü.

"Zeynep hadi artık ya..." bir İreme bir de masada yığılmış hediyelere baktım. 1 saattir hediyeleri açmam için beni zorluyordu ama benim hiç açasım gelmiyordu. Sen aç diyorum ama hediyeyi sahibi açar diyor. En sonunda diğer arkadaşlarında ısrarıyla hediyeleri açmaya başladım. İlk hediye pahalı olduğu her halinden belli olan zinciri altın, ucunda gümüşten kartanesi olan bir kolyeydi. Pahalı hediyeleri oldum olası sevmemiştim. Hediye kutusunun kapağında 'Doğum günün kutlu olsun Zeynep. Burcu' yazıyordu. Diğer hediyelerde birbirine benzer pahalı hediyelerdi. Hediyelerin arasında bir tanesi dikkatimi çekmişti. Poşeti sihay desensizdi. Açınca tahmin ettiğim gibi içinden kitap çıkmıştı. Kitap Kahraman Tazeoğlundan Vazgeçtim kitabıydı. Kitabın hiçbir yerinde not yoktu. Sanırım en çok hoşuma giden hediye buydu. Ucuzdu ama kitaptı. Sadece ben değil oturan herkes gözlerini dikmiş elimdeki kitaba bakıyordu. Biraz sonra içeri giren kişi ben dahil herkesi şaşırtmıştı. Bahçe kapısından içeri girip hepimize bakındı. Gözleri en çok bende oyalanmıştı. Onun bu bakışı kalbimi tekletirken elimden düşürdüğüm kitapta yerle temasa geçip yoğun ses dalgaları oluşturmuştu. Biraz sonra erkeksi sesiyle konuştu.

"Partiyi kaçırdım mı?"

Eveeeet. Biraz geç geldim ama teog yazılılar falan derken baya oyaladı. Sizce gelen Kerim mi? Kerimse neden gitti, neden geldi? Yeni bölüme başladım bile :) Yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum. Hoşçakalın... :))

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Rüyalar Gerçek DEĞİLDİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin