Gözlerimdeki gözyaşları,yanaklarımda saklanmış acılarımı beslerken gözlerimi siyah bir sabaha açtım.
Gözlerimde siyaha boyadığım ruhumun dans edişi beni terk etmedikçe ben asla beyaz veya evrenin tanrıçası Güneş gibi sarı bir sabaha merhaba diyemeyecektim.Çıplak ayaklarımı soğuk yorganımın içinden yavaşça çıkardım ve soğuk parkeyle buluşturdum.Ellerim benden kontrolsüz bir şekilde titriyor,dizlerim ağrıdan dolayı isyan ediyordu.Dün sinirden yere fırlattığım su bardağının parçaları güneşle buluşuyor,sıvası soyulmuş duvarlara bir renk cümbüşü sunuyordu.
Güneş'in güçlü ışıkları bile kırılıyor,içimdeki siyah ruh nasıl dayansın bu kadar acıya?
Çıplak ayaklarımın acısını umursamadan çürümüş parkeye dağılmış cam parçalarını masamın altına ittirdim ve biraz kanın odamı kirletmesine izin verdim.Kan kırmızıydı,ruhum siyah.Benim renk cümbüşüm kırmızı ve siyahtan ibaretti.Aynı bu fahişe ruhlu dünyayla buluşmadan ölen minik ruhlar gibi korkak ancak ruhunu şeytana satan bir melek kadar cesur...
Adım ise,içimde benimsediğim renk cümbüşüne inat eder gibi gökteki beyaz,pamuk şekerlerle aynı olması evrenin büyük bir tezatlığıydı.Buluttum,ancak siyah üflüyordum...Bulut. Bu kesinlikle benim adım olmamalıydı.
İçimdeki haykıran ruh,paslanmaya yüz tutmuş hayallerle çevrili bir hapisane gibiydi. Hayatımı gerektiği zaman koruyacak bir gardiyanım yoktu sadece.
Gardiyanım olamadığı için mi kaçıp duruyordu hayatımın güzel yanları benden?
Geleceğim de,küçüklüğüm kadar acizlik doluydu.Kalbimde tadamadığım acılar ve mutluluklarla yanacaktım Tanrı'nın cehenneminde.Ve beni gerektiği zaman yasak meyveyi tattıracak bir şeytana ihtiyacım vardı...
Cehennem üfleyen bir melektim ben.Cennete sadece kovulmak için gidecektim.
Ellerim sarı ve paslanmış kapı koluna uzanırken kanayan ayaklarım bana durmam için yalvarsa da kafamdaki çığlıklardan birini onlara yönlendirdim ve seslerini içimdeki fırtınayla bastırdım.
Çığlığı çığlıkla bastırmak...
Acizliğim ve korkaklığımın ucuna bağladığım uçurtmamdı.Yırtık ve delik deşik olmuş uçurtmam...
Mavi dalgalarda sürüklenecek ve beni yine dibe çekecekti ama olsundu.Boğulmaya alışkın bir kız ölse ne değişecekti ki ?Tanrı'nın kutsal kabında birikecekti acılarım,sonra minik bir ruha,yaldızlı bir paket içinde hediye edilecekti.İçindekini asla görmemekle birlikte yaldızlarına aldanacak bir tsunami dalgasının tüm minik umutlarını yıkmasına bilmeden izin verecekti.
Benimki eskimiş ve yaldızları yolda meleklerin başlarına dökülmüş bir pakette armağan edildi bana.İçindekini yine bilmiyordum ama siyah ruhum asla umutlanmadı.Şımarık bir çocuk gibi ağlamadım ancak dünyaya geldiğim gün,ben sonsuzluğun evladı olduğumda,cehennemde yanmış ruhumun küllerini yaldızlı bir pakette olacak çocuk için ağladım.Acıları için ağladım.Cennetteki bir siyah ruh için daha ağladım.
Ellerim hafifçe güç kullanarak kapıyı açtı,sanki bu odadan ayrılmayı hiç arzulamıyor gibiydi.Minik çığlıklar ve güçlü fırtınalar hala başımın içinde kovalamaca oynarken kendimi minik apartman dairemdeki minik banyoya attım.
Kirli ve kan dolu havlular,küvetin üstüne çatlak aynamla birlikte banyom bir cinayet mahalini andırıyordu.
Kanayan ayaklarımı yerdeki bir havluya sildim ve darmadağın ve psikopat katilleri andıran yüzüme bakmadan soğuk suyu ellerime doldurdum ve tenimin suyla raks etmesine izin verdim.Bedenim rahatlamış mıydı ? Evet.Ruhum gri miydi ? Hayır.
İşte bu,yasak meyveye aşık meleğin normal bir gününün başlangıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buluttan Şeytan
Teen FictionCehennem,tehlikeli bir oyundur. Siyah ruhlar ve minik insanlarla harmanlanmış bedenim,haykıran beynim ve paslanmış dizlerim karşımda bana bakıp zebanilerini üstüme salan şeytanıma içlerinde taşıdıkları minicik benlikleriyle tapıyorlardı. Karşımdak...