Kolyeye elimi sıkı sıkı bastırıyordum. Evet Luke Grace Skywalker. Demek ki tüm bu paranın sırrı soyaddaymış.
Parayı sadece oyunlara harcayan bir insan olarak insanların zenginliğine pek takılmam. Aslında hiç. Luke bunu farketmişti. Onu bırakmıyacağımı biliyordu.
Birden araba durdu.
"Nereye geldik?"
"Biraz mola verelim istiyorum. Hamburger?"
Geldiğimiz yer kocamandı ve nostaljik bir kafeydi sanırım. Garsonlar Madonna, Elvis kılıklarına girmiş ve heryerde retro araba tabelaları vardı. Bizi eski taksi görünümlü bir arabaya yerleştirip menü verdiler.Böyle bir yer için fiyatlar çok uygun görünüyordu. Hamburger ve vanilyalı kola sipariş ettim. Luke da aynısından aldı.
"Eee beğendin mi?"
"Böyle yerleri seveceğini düşünememiştim. Her gün daha da zevkli çıkıyorsunuz bayım."
"Düşünememek mi? Neyim varmış da düşünemediniz acaba prenses."Kıkırdadım.
"Hiç yani sadece .. Dans edelim mi?"
Blue suede shoes çalmaya başlamıştı ve yerimde duramıyordum. Luke'un kolumdan kaptığım gibi piste yönelttim. Ayakkabılarımı bir kenara fırlatıp çılgın dans hareketlerimi sergilemeye başladım.İnsanlar etrafımızda toplanmış övgüler ve alkışlar yağdırıyorlardı. Luke baya iyi dans ediyordu.
En sonunda kendimi onun kollarında buldum. Gözlerimin içine baktı..
"Yemekler gelmiş madam."Belimden tutarak beni kaldırdı ve elimi tutup beni önüne alarak masaya oturttu. Çok romantik olduğunu söyleyebilirim..
"Demek dans edebiliyorsun"
"Sende beni hiçbir işe yaramaz zannetmişsin küçük hanım. Daha beraberken yapabileceğim çok şey var."
" 3 ayın var hayatım artık marifetlerimi gösterirsin."Yemeklerimizi yiyip fiyatı ödeyince kalktık. Arabaya yöneleceğimizi zannediyordum ama Luke beni çekiştirdi.
"Hadi saat geç oldu bu saatten sonra yola çıkamayız. Biraz bisikletle şehirde dolanıp otel aramaya ne dersin? Olmadı sahildeki banklarda kalırız."Reddedemedim. Gözlerimin içi güldü. Çok uzun zamandır bisiklete binmiyordum.
El ele tutuşup yediklerimizi sindireme kadar yürümeye başladık. Bir kaç antikacı gezdik. Sonunda bisiklet kiralama yeri bulabildik. Klasik "pembe ve mavi" ama mavi benimdi.
Güneş batıyordu ve bu havada bisikletle dolanmak çok keyifliydi. Sonunda bir yokuşa geldik. Bisikletin freninin tutmadığını o an anladım ve.
Pat!
"Raven. Raven! İyi misin Raven. Gözlerini 3 saniye içinde açmazsan ambulans çağırıcam. 1. 2.."
Gözlerimi açtığımda bir banktaydık. Luke üstümde dikilmiş telaşla bana bakıyor bir yandan elimi ve başımı kavrıyordu. Canım acımıyordu sadece küçük bir baygınlık ve birkaç çizik.
"Romantizmin içine ettim. Önemli değil"
"Önemi mi var? Senden daha önemli ne olabilir ki? Bak neredeyiz"Kulaklarımın tıkanması geçtiğinde dalgaların kıyıya vuruş seslerini duyabiliyordum. Sahile gelmiştik. Güneş batmıştı. Kimse yoktu. Luke yanımdaydı.
"İyisin değil mi? Bir yerin acıyor mu? Soğuk birşeyler sarıyım veya istersen bi hastaneye gidelim ne dersin?"Ayağa kalkmak için hamle yaptım. Evet iyiydim. Hatta çok iyiydim. Bisikleti kaldırıp kırık dökük varmı diye baktım. Sadece zinciri atmıştı.
"Dokunma sen yat ben hallederim."Yatmak istemesemde şuan uğraşamazdım. Boynumdaki kolyeyi kontrol ettim. Yerindeydi. Denize doğru koşmaya başladım ve bileklerimi suya soktum. Biraz sonra bir ses.
Luke üstünü çıkarmış ve koşarak gittiğim yolun 5 katını almıştı.
"Prenses. Boyumu hala aşmadı. Gelmek ister misin araba mı göndereyim?"Birden gülümsedim ve koşmaya başladım.
Başlayış o başlayış bileğim incinmişti ve küçük de bir taşa takıldığım gibi hop.
Gözlerimin içine baktı;
"Bir dahakine daha dikkatli ol. Olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız Başına
JugendliteraturHiç kimseyle anlaşamayan. Kendinden başka kimsesi olmayan Raven hayata küsmüştü. Kimse ona adıyla seslenmezdi, sadece asosyal derlerdi. Hep alay konusu olur, hakaret edilirdi. Tek kaçışı oyunlarıydı, interneyti. Orda çokta tanımadığı birsürü arkadaş...