Aşklar var unutulmamak için,
Boğulmak için ilk sevgili.Cemal Süreya
- - - - -
Büyük kapının kilidinin açılmasını sesini duyunca gözlerimi araladım. Kapı açılmadan uykumun dağılması için başımı sağa sola salladım. Hiç uyumamış gibi durmak istedim sebepsizce.
Kaan içeri girip kapıyı yavaşça kapattı. Kapı bu sefer ses çıkarmamıştı. Elindeki örtüyü alıp üzerime fırlattı. Sertce. İlk önce yüzüme sonra dizlerime sonra da yere düşen örtü. Üzerine tükürdüm. Yüzüne baktım. Güldü ve sakallarını okşadı.
- Sevişmemizden sonra ihtiyacın olacak Eylül.
- Seninle asla yatmayacağım Kaan.
- İnatçıyım diyorsun. Bana uyar.
Göz kırpıp gülümsedi. Hadi ama bu kadar da hoş olmak zorunda değilsin!
- Ne dersen de umrumda değil.
Boş olan duvara yaslanıp yere çöktü. Tek ayağını kendine doğru çekti. Diğer bacağını da uzattı. Ardından derin nefes vererek başını dizine yerleştirdi. Üzerine giydiği koyu renkte ki kot pantolon böyle iğrenç bir yere göre oldukça temiz ve ütülü duruyordu. Ne adam ama!
Uzun bir süre ikimiz de sessiz kaldıktan sonra daha fazla dayanamadım.
- Ne zaman gideceğim?
Başını kaldırdı. Durdu. Kaşlarını çattı . Yine. Ciddi bir şey söyleyeceği zaman ya da kızıp bağıracağı zaman bunu sürekli yapıyordu.
- Nereye? Yanan evine mi? Yoksa ölen ailenin yanına, mezarlığı mı?
Ardından elleriyle şakaklarına sertce bastırmaya başladı. Başı ağrıyordu kesinlikle.
- Evimiz yanmış olabilir ama ailem ölmedi Kaan.
- Sen görmemiş olabilirsin ama ailen öldü. Üzgünüm ama sen yürürken annen ensesine batırılmış bir bıçak ile yere serildi. Sen buraya gelen arabaya binerken de baban göğsüne ve penisine sıkılan kurşun ile geberdi. Ne ölüm!
- Babam hakkında böyle konuşamazsın alçak herif! Kes sesini!
Cümlenin sesine doğru sesim kısılmaya başlamıştı. Boğazımda oluşan acı yüzünden ne konuşabiliyordum ne de yutkunabiliyordum.
- Asıl alçak herif senin baban! Bize neler çektirdi bilemezsin!.
- Babam sadece hayır işlerinde sana ihtiyacı vardı. Şimdi onu suçlayamazsın!
Kafasını olumsuz anlamda sallayıp gülümsedi. Ardından güçlü bir sesle seslendi. "SERDAR!"
Kapı bu sefer hızlı bir şekilde açıldı. Hızlıca açılmasına rağmen kulakları Sağır eden bir gıcırtı olmuştu. Serdar içeri girip kapıyı kapattı. Üstünde ki gömleği düzeltip karşısına dikildi.
- Polat'ın yaptırlarını anlat şu kıza
- Yüzeydekileri mi gerçekleri mi abi?
- Gerçekleri anlat Serdar. Hemde tüm gerçekleri anlat ki prensesimiz uykusundan uyansın bir an önce.
Serdar bana doğru dönerek üzgün olduğunu belli edercesine dudaklarını büktü. Sonra kemerini yukarıya doğru çekti ve gömleğini içine koydu. Etrafa kısaca göz gezdirdi. Toz içinde kalan Tabureyi alıp üzerini temizlen ve seri bir şekilde oturdu.
-Baban.. Yapacağı işlerde bizi zorla kullanırdı. Ailemiz ile tehdit ederek. Üç yaşındaki oğlum için katlanıyorum. Ona zarar gelmesini asla istemezdim. Bir keresinde babana karşı çıktım. Ertesi gün yanına çağırdığında oğlum kucağındaydı. O gün onun gücünü bir kez daha anladım.
- Başka...
Tek bir kelime dökülmüştü ağzımdan. Babam her ne kadar sert bir iş adamı olsa da içinde kocaman, sıcacık, babacan bir yüreği var sanıyordum. Yanılmıştım.. Hemde çok fazla yanılmıştım.
- En fazla bulaştığımız iş Esrar ve silah ticareti. Silah ticareti her ne kadar kötü olsa da Esrar kadar değil. Esrar berbat bir şey. Küçücük çocukları zehirliyorduk resmen. Dayanamıyordum... Ya bir gün benim oğlumda böyle olursa diye...
- Size inanmıyorum.
Yerden kalkıp Serdar'ın omzuna iki kez yavaşça vurup bana doğru döndü. Kaşlarını çattı ve gözlerimin içine bakarak konuştu.
- Gidelim dostum. Bu kız da babası gibi İnatçı. Uğraşmaya değmez.
Serdar da dudaklarını büyük başını öne eğdi. Arkasına dönüp son bir kez bakıp kapıya ilerledi. Kapının gıcırtısıyla beraber seslendim.
-Serdar sen kal olur mu?..
Serdar her ne kadar başını olumlu anlamda sallasa da bakışlarını Kaan'a çevirdi. Kaan ise ellerini yumruk yapıp bana doğru döndü.
- Olmaz
Sesi bu sessiz ve yarı ayrdınlık oda da öylece yankılanmıştı. Ondan gizli konuşmam onu sinirlendirmiş olmalıydı.
- Ne konuşacaksanız yanımda konuşun. Baş başa kalmak yok!
- Merak etme düşüncelerini değiştirmeye çalışmayacağım. Sadece bir kaç soru.
-Belki sormaman gerekenleri sorucaksın güzel bayan.
- Sende kal o zaman Allah'ın cezası!
Kaan iğrenç bir gülümseme sergiledi. Bileğini ovuşturarak eski yerine tekrar oturdu. Ve tekrar aynı pozisyonu almıştı.
Serdar ise karşıma geçip bacaklarını yarım şekilde uzatıp oturdu. Elleriyle bacaklarını sarmaladığında parmağında ki evlilik yüzüğü ister istemez dikkatimi çekti. Oldukça sade ve şıktı. Serdar da bakışlarımı fark etmiş olacak ki yüzüğüne bakıp gülümsedi.
Hem zamanın gitmesini istemeyip hem de merakımı daha fazla gizleyemeyip sorularıma başladım.
- Ben neden burda bekliyorum?
- O soruyu geç.
Kaan başını kaldırmadan cevap verince boğuk bir ses gelmişti.
Cevabını en çok merak ettiğim soru buydu. Lakin yanıtlanmadığından dolayı sinirlenmiştim.
- Annem ve babam gerçekten öldü mü?
- Evet. - Dedi serdar
Bir şey diyememiştim yine. Gözlerim dolmuştu. Hatta dolmak ne kelime göz yaşlarım yüzümden dizlerime doğru yavaşça süzülüyordu.
- Ağlamayı kes.
Kaan yine başını kaldırmadan söylemişti. Galiba burnumu saniyede bir çekmemden dolayı anlamıştı.
Göğsümün üzerinde ağırlık vardı sanki. Nefes almamı zorlaştıran. Ben nefes aldığımda ise daha çok ağırlaşan bir şeydi sanki. Eline göğsümün üstüne yerleştirip derin bir nefes aldım. Ne derin nefes ama! Ardından hıçkırıklarım. Son süreye kadar dayanmaya çalışsam da bu kadar acı fazlaydı.
Evimiz yanmıştı. Ailemizin anılarının olduğu, eşyalarımızın olduğu bir yuvaydı. Hatıralarımız gitmişti. Hangi birini sayayım ki işte her şey kül olup yanmıştı. Yok olmuştu.
Babam ölmüştü. Tabi ki de babamın adi bir adam olarak öldüğünü unutmamak lazım. Belki de acımı ikiye katlamama sebep olmuştu. Babam ile o kadar fazla anımız yoktu. Aslında babam ile anımız yoktu. Babam sürekli beni azarlayan, yapmam ve yapmamam gereken şeyleri söyleyen bir insandı.
Babamı babam olduğu için sevmiştim.Peki ya annem. Asıl acı oydu. Annem her şeyimdi. Nefesimdi. Kanadındı. Hani bir çiçek görürsünüz ve çok beğenirsiniz ama onu koparmaya kıyamazsınız ya. Annem de öyleydi. Çok güzel ve kibardı. Ve onun kalbini kırmaktan ölesiye korkardım ki..
Güzel olduğu kadar da çok narindi. Kırıldığı zaman susardı. Başkalarının gözünün önünde ağlamamak için odasına çıkardı. Ve gözleri kızarıp, ağlamanın verdiği mayhoşluk ile uyuyana kadar..Yanına gidip neyinin olduğunu, gözlerinin neden kızardığını sorardım. Annem ise benim üzülmemem için " Mevsimsel alerjim yüzünden, baban çok güzel çiçekler almış, koklayınca biraz fenalaştım." Derdi. Ama orta da ne babam vardı ne de o çok güzel çiçekler.