EYLÜL

96 9 12
                                    

Tıka basa dolu İstanbul sokaklarında yürüyordum şimdi.Bu koskoca şehirde gece hayatı yemek yemek, su içmek gibi bir şeydi. Oysa bizim oralarda öyle miydi? Sokak lambaları yanmaya başladığı an mahalleli evine doluşur, sadece saklambaç oynayan küçük çocukların sesleri duyulurdu.Bir de ağustos böcekleri...

Tan yeri ağırmaya yakındı.Etraf müthiş bir kırmızılıkla parlıyordu.Sokaktan geçen tek tük araba ve bardan yalpalayarak çıkan sarhoş  genç sürüleri kalmıştı benden başka.Birde bana eşlik eden dımtıslı bir diskotek müzik...Aşina olmadığım şeylerdi bunlar.Bizim oralarda yüksek sesle bir müzik mi çalıyor iki seçenek vardı; Ya düğün, ya da geleneksel festivaller. Festivaller yılda 3 kez yapılırdı. Bahar gelişi, yaz gelişi ve  yaz sonu.Düğünlerse dört mevsim. Bunun dışında çalınan bir müzik  mahalleliye saygısızlık olarak algılanırdı.

Yol üzerindeki üç kedi önce beni güzelce süzdü; sonra ise yarım kalmış işlerini bitirmek üzere çöplüğün başına döndü. O kadar mı belli oluyordu buranın yerlisi olmadığım. Yıllardır buranın hayaliyle yaşamıştım ben.Güzel İstanbul' un. Odamı bir görün.İkinci bir İstanbul kurmuştum oraya.Kız Kulesi, Galata Kulesi,  Ayasofya, Topkapı... Hiç İstanbul' a gitmemiş biri için güzel bir avutma yöntemi sayılabilirdi, ama hayallerini İstanbul'la süsleyen biri için kesinlikle yeterli değil!

Nasıl mı buradayım? E onu da anlatayım...

Ben Eylül. Ilık bir Eylül akşamı doğduğum için bu ismi koymuş annem. Annem diyorum; çünkü babam annemin hamile olduğunu öğrendiği an firar etmiş. Annem her ne kadar onun bizi terkettiğini sürekli dile getirse de ben öyle düşünmüyorum. Bir baba evladını öyle bırakıp gider mi hiç? Belki de korkmuştur veya bilmediğimiz bir şeyler vardır. En azından öyle olmasını umuyorumdur belki.

Neyse,  19 yaşındayım. İstanbul işte tam olarak bu 2 rakamın arasında. Artık üniversiteliyim. Annemin her ne kadar gönlü razı olmasa da benim İstanbul tutkunluğum ağır bastı. Onu da yanıma almak istedim ama büyük şehirde yaşamayacağını kibar bir dille anlattı. Ben de annemin güvendiği tek kişi olan Sevgi teyzelerde kalmak için burdayım. Sevgi teyzeler eskiden Manisa da yaşıyordu. Komşuyduk. Kendisini en son 5-6 yaşlarımda görmüştüm. Her daim kızaran tombik yanakları olduğunu hatırlıyorum. Küçükken ona ''Yanaklarını boyuyor musun?'' diye sormuştum. O ise bu soruma beni havada döndürerek karşılık vermişti.Çocukluk işte. Bir de benim yaşımda kızı var, Azra. Onu hayal meyal hatırlıyorum. Aynı bölümde okumamız büyük şans.

Şimdi mi ? Şimdi tek tük insanların kaldığı İstanbul sokaklarında yürüyorum.Hayallerimin şehrinde... Sabaha karşı geldim buraya. Sevgi teyzeyi arayabilirdim belki ama şöyle biraz gezinsem fena olmazdı.

İlk başta dolu olan sokaklar, şimdi boşalmaya başlamıştı, tek tük insanlar kalmıştı geriye.Bir de sarhoş genç sürüsü.Korkmamalıydım. Ben onlara bir şey yapmazsam,  onlar da bana bir şey yapmazdı.    Değil mi?!

-Heeeyy !!

Bu ses bana bu teselliyi en son bir köpeğin yanından geçerken yaptığım gerçeğini  hatırlattı ve beynim uyarı alarmlarını çalmaya başladı.

-Heeey, sana dedim bu saatte napıyorsun?! dedi ağzını yayarak. Sustum. Valiz elimde adımlarımı hızlandırdım.Bu halde kaçamazdım ama önemli bir durumda valiz umrumda bile olmazdı.

-Yeni misin sen ?! dedi diğeri.

Gittikçe yaklaşan ses beni ürkütüyordu. Daha hızlı, daha hızlı.

- Ürkek tavşan ! dedi daha çok yaklaşan ses. Sonrasında gelen kahkahalarla birlikte koşmaya başladım.

Ne zamandır bu anı beklemiştim, neyle karşılaşmıştım. Ne şans ama !!

EYLÜL (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin