Gözlerimi yavaşça araladım.
Bulanık görüşümün toparlaması için bir yere odaklanmaya çalıştım ve bekledim. Nerede olduğumu anlamaya çalışmak beni daha da meraklandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. İlk gördüğüm güzel bir ağaçtan yapılma komodin oldu. Üzerinde şık bir gece lambası vardı. Biraz ileride, çok az açık olan cam kapının önünde ince tül perdeler uçuşuyordu. Kış güneşinin solgun sarı rengi altında, esen temiz rüzgarla birlikte dans ediyorlardı. Dalgaların hırçın sesi kulaklarımı doldurdu.
Burayı hiç tanımadığıma karar verdiğimde içimi bir panik duygusu kapladı. Doğrulmaya yeltendiğimde, başıma saplanan ağrıyla öylece kalakalmıştım. Ellerim ipek çarşaf ve yastık kılıfının arasında, hiç olmadıkları kadar rahatlardı. Ağrıya rağmen biraz hareketlenip doğruldum. Vücudumun her bir noktası, sızım sızım sızlıyordu. Karnım ve boğazım üşüttüğümü bildirircesine ağrıyorlardı ve ben o an sadece gözlerimi kapatıp sıcacık yatağa geri dönmek istedim.
Üzerime baktığımda, en son hatırladığım kıyafetlerimi giymediğimi gördüm. Gri bir pijama takımı içinde hiç tanımadığım koca bir yatakta yatıyordum. Uzun saçlarım inatla yüzümün önüne döküldüklerinde onları üfledim. Sanki birkaç saat önce banyo yapmışçasına mis gibi kokuyordum.
Bu güzel şampuan kokusu, bana dün geceki küveti, küvetten önce bir klozete eğilip kustuğumu, ondan önce Pacha'da delicesine eğlendiğim anların karelerini bir bir beynime yüklediğinde gözlerimi kapattım. Çıplak kızları ve dans ettiğim adamların yüzünü hayal meyal hatırlıyordum. Martin Garrix sahnede parçalarını çalıyordu. Fernando'nun omzunda sahneye doğru el sallıyordum. Sonra aşağı inip içki içiyordum. Dans ediyordum. Yine bir şeyler içiyordum.
Arkadaşlarım vardı. Birlikte sarılıp çılgınlar gibi eğleniyorduk. Tanımadığım birkaç çocuk ben dans ederken pantolonumun beline ya da ekstra açık dekolteme kağıt paralar sıkıştırıyorlardı. Çığlık maskeli adamlar mekana girip başka bir içimi daha üzerime dökmemi sağlamışlardı. Sonra-
Ağzım kocaman bir "o" harfinin şeklini alırken, gözlerimi aniden açtım. Yatakta neredeyse zıplayarak kafamı yanıma çevirdiğimde, Neymar'ı aramıştım fakat tek karşılaştığım buruşuk çarşaftı.
Vücudum, eğer alarm sistemi olsaydı hareket etmemem için çığlık atıyor olurdu. Yine de onu umursamayarak örtüleri üzerimden attım ve ayağa kalktım.
Aniden kalktığım için dönen başımı durdurmak istercesine iki elimle tuttum ve biraz bekledim. Etrafıma bakındım. Kapının yanındaki koltuğun üzerinde siyah deri ceketim, çantam ve aynı renkteki sandaletlerim vardı. Onların hemen yanındaysa hiç olmadıkları kadar temiz ve kuru görünen beyaz pantolonumla gri üstüm duruyordu. Beynim birden bizimkilere ulaşmam gerektiğinin sinyalini verirken, bir yandan da Neymar'ı bulmayı düşünüyordum. En azından bir teşekkürü hak ediyordu. Dün bana yardım ettiğini biliyordum. Çaresizce bir oraya bir buraya koştum. Sonunda arama işini sonraya bırakarak süitin içinde dolaşmaya başladım.
Göremediğim bir televizyondan spor kanalının sesi geliyordu. Balkona açılan devasa cam kapı, yemek odası olarak hazırlanmış yeri ve mutfağın girişini aydınlatmakla görevliydi. Mutfağa girer girmez deli gibi guruldayan karnımdan, etrafta kimse olmasa da utanmıştım. Zavallı şuan bomboştu ve daha önce böyle guruldadığını hatırlamıyordum.
Odanın havalanması için azıcık açık bırakılan kapıdan içeri giren hava, burada daha deniz kokulu ve yoğundu. Kokuyu doya doya içime çektim. Mutfağın diğer ucunda televizyon sesinin geldiği odanın kapısı vardı. Kapı açıktı ve içerisinin gri perdelerini buradan görebiliyordum. Neymar büyük ihtimalle oradaydı. Tanrım, bir insana bu kadar kısa sürede böyle çok kez rezil olduğumu hatırlamıyordum hiç. Utana sıkıla kapıdan içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the night. neymarjr
Fiksi PenggemarYine de sakin kalmaya çalışıp sesimi yükseltmeden ona sordum; "Bak, insanlıkla sorayım. Benden uzak durman için ne yapmam gerekiyor?" dedim. Sesim çatallanıyordu. Bana olması gerektiğinden daha fazla yaklaşıp, kafasını hafifçe yüzüme eğdi. Hayatım...