Sungjong son bir sefer için çok çalışıyordu. Az bir miktar kalan parasını tamamlayıp bir an önce Moskova'ya gitmek ve oradan da evine uçmak istiyordu. Biraz daha hızlı olursa eve ilk dönen bile olabilirdi.
"Marcus!"
Bu ülkede geçirdiği bir hafta boyunca ona rehberlik eden bu arkadaşını bugün kaçıncı sefer çağırdığını bilmiyordu. Artık tek başına çalışması gerektiğini söylemişti Marcus. Fakat Sungjong işin altından kalkamıyordu şimdi.
"Ne var? Ne? Bu sefer ne oldu?"
"Bu inek sağlam mı? Ya da beni mi sevmiyor? Durmadı bir türlü."
"Kesin seni sevmemiştir. Sabahtan beri sızlanıp duruyorsun."
Marcus çekik olanın yanından geçip ineğe ulaştı ve elini ineğin boynu üzerinde gezdirmeye başladı. O ineği kontrol ederken, Sungjong dudağını büzüp sessizce onu izledi. Marcus sakince ayağa kalkıp ona baktı.
"Hastalanmış."
Sungjong'un şaşkınlıkla açıldı gözleri. Marcus onun aksine daha sakin görünüyordu. "Şimdi ne olacak?" diye sordu Sungjong.
"Yapacak bir şey yok. Ölecek."
"Ne?!"
"Şakaydı. Neden bu kadar korktun."
Sungjong'un yüzündeki ifade önce yumuşayıp ardından daha sert bir şekle büründü. Aynı şekilde içinde büyüyen korku yerini öfkeye bırakmıştı. Kolunu Marcus'un boynuna dolayıp onun kafasına vurdu.
"Sana böyle şakalar yapma demedim mi?!"
"Tamam tamam. Özür dilerim Jjong abi! Ama bunları da yapmasam çok sıkılıyorum."
Sungjong onun kafasını bıraktı. "O zaman bana yardım et. Artık eve gitmek istiyorum."
"Niye? Burada rahat değil misin? Bizi sevmedin mi yoksa?"
"Hayır, ondan değil tabiki de. Sadece..."
Marcus konuşmasını yarıda kesen Sungjong'un yüzüne baktı. Uzun zamandır birlikte yaşıyorlardı, ve onu ilk defa böylesine düşünceli görüyordu. Onu abilerini ne denli özlediğini anlayabilecek kadar tanıyordu.
"Hey. Hadi gidelim. Vedalaşmadan önce ülkede güzel anıların olsun."
Sungjong kafasını kaldırıp sarışın çocuğa baktı. "Nereye gidiyoruz? Daha işim bitmedi!"
"Önemli değil. Sen başarılı oldun. Evine dönebileceksin."
°
Sunggyu bu duruma nasıl düştüğünü bilmiyordu. Fakat tek isteği bu odadan kurtulmaktı. Bu odadan dışarı çıktığı an bu evi ve bu şehri geride bırakıp evine gidecekti. Bir daha buraya gelebileceğinden emin değildi.
İlk gün bu kızın bir sasaeng olduğunu düşündüğünde yanılmamıştı. Şu İrem'in kardeşi olan. Neydi adı...
"Hey, bakar mısın?" diyerek kızı çağırdı Sunggyu. Şimdi ismini hatırlamakla uğraşamazdı. Beni bırakmayacak mısın?"
Kız gülümseyerek döndü İngilizce konuşan çekik oğlana. "Hayır." dedi kız. "İsteklerim yerine getirilene kadar olmaz."
Kızın Sunggyu'nun anlamadığı şeyler söylemesi oğlanı daha da çok korkutuyordu. Böyle bir durumda İrem neredeydi? Neden onu bırakıp gitmişti?
"Bence sorunumuz neyse çözebiliriz." dedi Sunggyu ellerine bağlı olan halatı çıkarmaya çalışırken. "Benimle konuşmalısın."
Kız elinde bir tepsiyle Sunggyu'nun yanına oturdu. Bir lahmacunu sarıp oğlanın ağzından içeri iteledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infinite Infinite Olmasaydı
Fiksi PenggemarInfinite üyelerini birbirinden ayıran bir talihsiz olay... Her zaman bir arada olan 7 Romeo'yu birbirinden ayırmak gibi karanlık planı olan birileri... Dünyanın 7 Harikasını, dünyanın 7 farklı ülkesine götürerek onlara gerçek dünyayı göstermek istey...