"Benim bunlara antrenman sahası bulmam gerekiyor"
"Nerde bulacaksın?"dedi Boka
"Nerede bulacağımı biliyorum ben. Gel Nemecsek" deyip onu ayağa kaldırdım.
"Siz antrenmanınıza devam edin. Bizim Alice'i ziyaret etmemiz gerekiyor"
"O deli kıza mı sorcaksınız? Yapmayın tanrı aşkına. Hadi o olmasa kraliçe size sahasını verir mi sanıyorsunuz?"
"Dert etmesene sen. Bir yolunu bulacağız işte."
"O halde antrenman yapmamıza gerek kalmaz"
"Sadece kızıl gömleklilere karşı mı yetişiyorduk? Burda dur bence Boka. Ya evren içindeki psikolojik savaş,ya diğer yaratıklarla savaş? Bunları hiç düşündün mü?"
"Haklısın"
"Güzel. Biz belki yetişemeyebiliriz. Bizi beklemeyin ve bitirin"
"Tamam"Nemecsek ile harikalar diyarının yolunu tuttuk. Uzak sayılırdı. Önce antrenman sahasına giden karanlık tünelden geçtik ve bizim bahçeye geldik. Ardından çitlerden atlayıp baya bir yol kat ettikten sonra akarsu üzerindeki taşlara basarak geçtik. Karşımda duran tavşan deliğini elimle işaret ettim
"İşte burdan gideceğiz"
"Deli misin sen? Ben bu deliğe hayatta bir yerimi sokmam"
"Nemecsek gitmek için başka yol yok anlasana. Ayrıca Feri Ats ve çetesinin size bir olmasını istiyorsan geri dönelim"
"Peki o zaman" diye kabul etti.
"Önden sen git arkandan gelicem"
"İkimiz birden girsek olmuyor mu?"
"Sığabileceğimizi mi sanıyorsun?"
"Doğru ya"Önden Ernö'yu yolladım. Arkasından girerken o deliğe beklemediği bir anda düşmüştü bile. Ardından da ben atladım.
Aşağı inmek biraz uzun sürüyordu. Yaklaşık yarım saat. Çünkü zaman akımı burda yukardakinden daha yavaştı.
Yarım saat sonra ikimizde kıçımızın üstüne yere düştük. Gittikçe alçalan bir koridor vardı. Karşımıza çıkan iç içe 5 kapıyı açıp içeri girdik ve Harikalar Diyarı'na giriş kapısını bulduk. Masa üstündeki bir not Nemecsek'in dikkatini çekti.
Tea party starts at 3.50
Don't late"Çay partisi mi?"
"Ah Nemecsek aldanma şu nota. Çay içmeye gelmediğimizi biliyorsun"
"Aman iyi" dedi ve etrafı karıştırmaya başladı. O buraları bilmiyordu. Bense küçülüp anahtarla kapıyı açabilmemizi sağlayacak iksirin peşindeydim. Nemecsek rahat durmadı tabi. Masa üstündeki "EAT ME" yazan kurabiyelerden birini ağzına götürecekken yakaladım onu
"Ernö! Ernö dur!"
Tam zamanında eline vurmuştum.
"Herşeye elini atmaz mısın? Bunu yersen ne olur bilmiyor musun? Kitabı hiç mi okumadın. Bedenin öyle bir hal alacak ki bana tepeden bakacaksın"
"Öyle mi ya?"
"Öyle!"İksi şişesini nihayet bulmuştum.
"Bunu içeceğiz. Kapıdan geçebilecek kadar küçülmek için."
"Ne ya bu?"
"Ernö bir kere de soru sorma iç lütfen"Önce o sonra ben içtim. İçtiğimizle masanın ayağının bize çok uzun görünmesi bir oldu
"Bunun tadı çilekli pasta,puding,ananas ve kızarmış hindinin karışımı gibi. Iykk! 😝"dedi.
Anaharı da almıştım. Kapıyı açar açmaz içeriye su dolmaya başladı. Beklenmedik bir şey değildi. Her gelene bu oluyordu. Ama ansızın başımıza geldiği için ikimizde çığlık attık. Su bizi alıp götürüyordu. Birbirimizi kaybetmemeye çalıştık. Benim suyun dibinde nefes alabilme gücüm vardı ama Nemecsek bunu yapamazdı. Yine hasta olacağından korkuyordum. Onu sırtlayarak dalgalı denizde kıyıya kadar yüzmeyi başardım. Sudan çıkmış kedi gibi tir tir titriyordu.
Elimi ileri geri sallayıp gökyüzünden battaniye istedim ve anında elime geldi.
"Al şunu. Yine hasta olmandan korkuyorum"
Bir şey söylemeden burnunu çekerek titreyen elleriyle aldı ve üstüne sardı. Elimi sırtına atarak ormana doğru yürüdüm. Bir kütüğün üstüne oturduk. Omzuna kafamı koydum
"Sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim. Yaşadığım müddetçe"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALET ELÇİSİ
FantasíaÖlüm ve yaşamak arasındaki ara dünya. Herkesin tam anlamda eşit olmadığı yer. Çünkü bu dünyada ölmüşlerin de ölümü var. Burada yaş ilerler,fakat beden ve yüz olarak aynı kalırsın. Bir kurgusal kahraman isen yaratıldığın seneden bugüne kadarki geçen...