Sakin bir rüzgar esiyordu dolunaylı geceye. Liderleri ölen kabile üyelerinin yeminleri de son bulmuştu böylelikle. Çoğu koruyucu başı boş dolanıyordu alanda. İçinde bulundukları acı onları ele veriyordu. Barika Gökberk, Erte Aksungur ile bir münakaşa içerisindeydi. Birbirleriyle konuşmaları dışarıdan bakıldığında tartışmaya benziyordu. Balkır merakla Barika'nın yanına yaklaştığında duyduğu sohbetle donakaldı.
"Geleceğin bu şekilde değiştiğine inanamıyorum!" dedi Erte öfkeyle. "Gördüklerim kesindi, değişilmezdi."
"Senin gücünden üstün bir güç olduğu kesin." dedi Barika düşünceli bir tavırla. "Peki ölenler kim?"
"Yüz yıl önce gördüğümde Esvet'i, Defne öldürmeliydi. Sonra da Defne kendisini öldürecekti." dedi Erte kafası karışmış bir şekilde. "Ama Esvet'i, Yosun öldürdü. Sonra da Defne kendisini öldürdü."
"Zaman kırılması var gibi. İlk gördüğün gerçekleşmemiş, ama seyrinde gelen olay aynı şekilde gerçekleşmiş." dedi Barika hızlıca. "Umarım gördüğün şekilde biter, eğer ki o şekilde bitmezse bize çok zarar verecek."
Balkır duyduklarıyla gerisin geriye yürüdü. Defne'nin öldüğünü hissetmişti. Onun kabilesinin yas tutmaya başlamasıyla her şeye anlam verebilmişti. Kendi ruh eşinin, sevgilisinin kendisini öldüreceğini biliyordu zaten. Buna yıllardır alışmaya çalışıyordu. Defne ile yaptığı plan doğrultusunda en azından bir çocuklarını koruyabilecekleri üzerineydi. Safkan olan bu yaşlı vampirin kalbine yas bir yumruk gibi inmişti adeta. Zorlukla binanın dışında basamaklara oturdu. Çocuklarından sadece ikisi kalmıştı hayatta. Onlardan birinin sağ çıktığını görmeden kendisini öldürmeyecekti Balkır. Ona yıllardır söylemek isteyipte söyleyemediğini söyleyecekti Balkır. Geç olsa da yapacaktı. Yıllardır uzaktan uzağa çocuklarını korumuştu hep. Ama artık onları koruyabilecek bir güce sahip değildi bu yaşlı vampir.
Atlas yavaşça babasının yanına oturdu. Defne'nin öldüğünü duyduğundan beri onu arıyordu. Yaşlı vampir ise gözlerini yere dikmiş dalmış bir şekilde bakıyordu. Atlas ona ne diyeceğini bilemiyordu. Belki de dememeliydi. Balkır Atlas'ı fark edince omzuna dokundu.
"Geriye bir tek Yosun ve Poyraz kaldı." dedi Atlas kırgın kalbiyle.
"Çok kötü, değil mi?" dedi Balkır titreyen ses tonuyla. "Ailemi yavaş yavaş kaybediyorum, sonunda kardeşler birbirini öldürmeye çalışacak."
Sonat ise gözlerini Yaprak'a dikmişti. Yaprak gözlerini binanın etrafındaki bitkilerde dolaştırıyordu. Sonat ondan neden böyle bir şeyi sakladığını bilmiyordu. Yosun ve Poyraz'la akrabaydı. O da kral soyundan gelse de bir kraliçe olmamıştı. Merak ediyordu nasıl olduğunu.
"Neden söylemedin bana?" dedi Sonat merakla.
"Neyi?" dedi Yaprak anlamamazlıktan gelerek.
"Bir Buyrukbay olduğunu."
"Aslında onun hikayesi çok uzun. Sana demiştim; annem ve babamı tanımıyordum. Ve beni bir meçkey büyütmüştü. Onun öncesinde beni bir meçkeye bırakan kişi Balkır Buyrukbay'dı." Yaprak'ın gözlerini Balkır'ı aradı. "Babam benim için bir mesaj bırakmıştı; Uyanış'tan sonra beni görmeye gelecekmiş."
"Neden Yosun ve Poyraz gibi değilsin?"
"Babam varisliğini Balkır'a bırakmış. Dolayısıyla ben sadece onun gücünü aldım, varisi ise Poyraz oldu. Ayrıca bir kraliçe olmak istemezdim."
ɛɞ
Poyraz merdivenin basamağına yaklaşarak oturdu. Etrafa bakıyordu, adeta bir savaş alanını andırıyordu bu alan. Kırılıp dökülen beton vardı her yerde. Bir de duyulan bir ağlayış sesi... Poyraz oraya bakmak istemiyordu. Kız kardeşine bakarsa kendisinin de ağlayacağını iyi biliyordu. Ağlamak istemiyordu. Bugüne inat kendi duygularına teslim olmak istemiyordu. Parşömende okuduklarını düşünüyordu bir yandan. Yazılanların değişmesine imkan yoktu, eğer ki yazılanlar doğruysa bugün hayatta kalan kendisi olacaktı. Bunun olmasını istemiyordu açıkçası. Hep kardeşi Yosun'u korumak istemişti hep. Gözünün ucuyla kardeşine baktı. Başını yere eğmiş, tamamen çökmüştü. Annesinin ölümünü görmüştü, kolay değildi onun içinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
VampiroSiz hiç kendi gölgenizden kaçarken, başkasının gölgesine basıp yere düştünüz mü? Ben düştüm, hemde defalarca...