Merdivenin bir sonu yok gibiydi. Belirsiz bir yerde puslu belirsizlikle başlıyor, aynı belirsizlikle kulenin en üst noktasına kadar tırmanıyor ve bitiyor. Bu iki kardeş için bu karanlık ve dipsiz yol belirsizliğin son noktasıydı. Yosun vampir gözlerinin bile göremediği bu yoldan ürkmüştü ister istemez. Temkinli attığı adımlar, ağabeyini izler şekilde devam ediyordu. Temkinli bir şekilde duvara dokunarak basamakları çıkmaya devam ediyordu. Poyraz ise gölgeleri kullanarak bu yola devam ediyordu. Arada sırada arkasına dönüp Yosun'un iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Gölgeleri sayesinde üst katın güvenli olduğunu anladı. Tüm binada olduğu gibi orada da kimse yoktu.
Merdivenin son basamağını çıkınca hapsoldukları karanlıktan aydınlığa gelmişlerdi. Bu kulenin tepesi tamamen bir kubbeydi. Her yerden camdandı. Etraflarında daire şekilde dönen bu kule onları şaşırtmıştı. Eski bir masaldan fırlamıştı bu yer adeta. Kubbenin tavanından aşağı boşluğa kadar sallanan görkemli bir kristal avize vardı, kristaller sayesinde dışarıdan gelen ışık kırılıp, saçılan ışıkla aydınlanıyordu tüm oda. Karanlık ve aydınlık birbirlerini kesmeden yayılıyordu.
Yağmurdan kaynaklı bir uğultu kapladı odayı. Yağmur kesilmişti ama çatıdan akan su damlalarının şakırtısı sürüyordu. Fırtınanın uğultusunu işittiğinde yere oturdu Yosun, yüzünü kapatıp bekliyordu öylece. Cesaretini topladığında arka cebindeki hançeri yokladı. Hala yerindeydi. Pencerelerden tüm orman ayaklarının altındaymış gibi görünüyordu. Bu görüntüden hoşlanmış olsa da dışarıdaki karanlığı görmek istemiyordu.
Poyraz, Yosun'un hareketlerini izliyordu. Korkuyor gibiydi karanlıktan. Karşısına oturdu öylece onun pencereden dışarıyı izlemesini izledi. Artık kardeşlik bağının koparılmasının boşluğunu, anlamsızlığını biliyordu. Bağ tamamen koparsa hissedeceği acıyı da biliyordu. Kendini kandırmayı sevmiyordu Poyraz. Kandıramazdı da. Kalbi bu kadar yakınken yapamazdı. Onunla nasıl yüzleşeceğini bilmiyordu, lanet olsun, belki de en kötüsü buydu onun için. Kafası allak bullak olsa da o anda bile gülümseyebiliyordu. Benim gölgemdin sonuçta, hep peşimde olan, bazen de önüme geçen gölgemdin sen.
Zor bir karar bekliyordu onu. Bu zor karar sırf onun için değildi. Sonuçta bu zamana kadar çok zor kararlar almıştı bu iki kardeş. Bazen bir günaha birlikte battıklarını düşündüler, bazen birbirlerine sarılıp ağladılar, bazen de sadece böyle sustular.
Poyraz sürekli etrafında dönüyordu. Yosun ise tepenin ucundan ona bakıyordu. Aralarındaki 5 yaş onlar için önemli değildi. 17 yaşındaki Poyraz ne yapacağını bilmiyordu. Sadece tek yaptığı dönüp durmaktı. İçinde beliren o güç onu korkutuyor, kalbinin daha hızlı atmasına sebep oluyordu. Henüz 12 yaşının sonlarına gelen Yosun ise bir genç kız edasıyla bacaklarını oturduğu yerden boşluğa sallandırmıştı. Oturduğu bu yerden deniz kıyısındaki kabilesinin muhteşem kasabasını izleyebiliyordu. Kendisiyle gurur duyuyordu bir bakıma, böylesine bir yerde doğduğu için. Aşağıda gördüğü şatafatlı yerin kraliçesiydi nasıl olsa. Göz ucuyla abisine baktı. Ağabeyi her zamanki gibi düşünceliydi.
"Seni ben korurum." dedi Yosun neşeyle.
"Anlamadım?" dedi Poyraz duraksayarak.
"Kayıp Kral'ın varisi olduğun ortaya çıkınca herkes başına üşüşecek, uyanış bile gelmeden seni öldürmeye çalışacaklar. Eğer ki bana bağlılığını sunarsan uzun bir süre gücünü baskılayabilirim."
"Hayır, böyle bir şeyi kabul edemem!" dedi Poyraz öfkeyle. "Bunu yapmam seni tamamen bir uyanış vampirine çevirecek."
"Sorun değil." dedi Yosun gülümseyerek. "Senin acılarını ben taşıyabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
VampirSiz hiç kendi gölgenizden kaçarken, başkasının gölgesine basıp yere düştünüz mü? Ben düştüm, hemde defalarca...