Gülümseyip "Gel" dedim yeniden. Yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Yanımıza gelip oturduğunda "Merhaba ben Raven" dedim, Luke'da aynı şekilde "Ben Luke" dedi ve gülümsedi. Çocuk biraz utanıyor gibiydi. "James" dedi ve gülümsemeye çalıştı. Çok muhabbet etmeyi seven bir tipe benzemiyordu. Aynı benim gibi. "Çağırdığınız için teşekkür ederim" dedi. "Bir şey değil canım. Çok arkadaşın yok gibi"
"Öyle. Çoğu insanla anlaşamam da."
"O zaman kendine yeni arkadaşlar edindin işte! Tahmin edeyim, sende bir oyuncusun"
"Sende mi!?"
"Lütfen bana da aman tanrım hem kız hem oyuncu, yok artık muamelesi yapma""Hiç öyle bir niyetim yok" dedi ve gülümsedi. Bende gülümsedim. Muhabbete dalmışken Luke'un etrafındaki kız sürüsünü fark ettim. Luke gergin bir yüz ifadesiyle "Hayır, hayır ben Luke Grace değilim lütfen susun artık" dedi. Tanınmakta zor iş tabii. Kızlar inatla konuşmaya ve kıkırdamaya devam ediyorlardı. Haklılardı da. O Luke Grace'di. İç geçirip "Eğer 2 dakika içerisinde onun yanından ayrılmazsanız sizde kırılmadık kemik bırakmam haberiniz olsun. Süreniz başlamıştır." dedim hafif bağırarak. Kızlar birden dağılıverdi. Luke omuzlarını düşürüp "Lanet olsun" dedi ve yemeğine devam etti. James'de yemeğini yiyordu. Birden gözüme çaprazımda oturan Evan çarptı.
Tahminen yanında başka hocalarda vardı. Karşılaştığım adam da oradaydı. Evan bir şeyler anlatıyordu. En sonunda herkes kahkaha anlattı. Evan o kadarda mutlu gözükmüyordu aslında. Şuan her şeyin o kadar eskisi gibi olmasını isterdim ki. Burası cennet gibi bir yerdi. Onunla birlikte çok daha güzel olurdu. Tanrım, neler söylüyorum ben.
Dakikalar boyunca göz kırpmadan Evan'ı izlemiştim. Luke sonunda "Kime bakıyorsun sen?" diye sordu. Gözlerimi ayırıp kendime geldim ve "Gözüm dalmış" dedim. Bir şey demedi. James ayağa kalkıp "Tanıştığımıza çok memnun oldum. Gidip biraz dinlensem iyi olur, görüşürüz" dedi. Gülümseyip "Görüşürüz" dedim ve gitti. Luke'a dönüp "Neden bu kadar mutsuzsun bakalım?" diye sordum. "Beni kimse tanımaz diye düşünmüştüm. Rahatlamak için geldik ama nefes alacak zaman bırakmıyorlar"
Elini tutup "İstersen gidebiliriz" dedim. Başını sallayıp "Gerek yok" dedi. "Gidelim artık. Yarın sabahtan ilk dersimiz olacak" dedi. Tedirginlikle "Ne dersi acaba?" diye sordum. "Sörf."
...
Saçlarımı topladım ve aynada son kez kendime bakıp dışarı çıktım. Luke yine gitmişti. Şu şirket işleri biraz sinirimi bozmaya başlamıştı aslında. Ama yapmak zorunda olduğunda farkındayım. Kalabalığın içine karışıp ilk dersimin yolunu tuttum. Kumsala geldiğimizde karşımıza bir adam çıktı. Deniz şortı ve terlikleri vardı. Tişört giymemişti bile. Başına lacivert bir bandana bağlamıştı. Gerçekten, gerçekten yakışıklıydı. Otuzlu yaşlarında olmalıydı. Bütün kızların gözü adamın karın kaslarındaydı. Onun arkasından Evan geldi. Onunda üstünde bir şey yoktu. Tanrım bu çocuk yokken ne güzel bir evrim geçirmiş. Buranın öğretmenleri tipik kızlar için resmen cennet gibiydi. Aslında bana göre de öyle.
Evan bana bakıp göz kırptı. Kendimi tutamayıp gülümsedim. Gülümsediğimi görünce o da sırıttı. Yanındaki adam herkesi daire haline getirdi, o ve Evan ortada duruyorlardı. Evan elindeki forma bir şeyler yazıp bize baktı. Yaklaşık on kişiydik. "Bu gün rüzgar gerçekten çok iyi. Eminim çok eğeleneceksiniz. Öncelikli sorum, içinizde hiç önceden rüzgar sörfü yapmış olan var mı bakalım?"
Bu soruyu özellikle bana sorduğunu anlamıştım. "Ben" dedim. Evan ve yanındaki adam olak üzere herkes bana dönmüştü. Evan bana yaklaşıp "Ne güzel" dedi ve sırıttı. "Peki sana kim öğretti?" diye sordu ve biraz daha yaklaştı. Beni çok fena köşeye sıkıştırmıştı çünkü bana o öğretmişti. Sen diyemezdim ama o bunu bekliyordu. Evan ve insanı köşeye sıkıştıran mükemmel soruları. "Bir arkadaşım öğretmişti" dedim. Evan gülümseyip "Sadece arkadaşın mı?" diye sordu . "Sadece arkadaşım."
Göz kırpıp geri çekildi. O sırada adam bir sörf tahtasıyla geri gelmişti. Kumun üstüne yatırıp "Arkadaşlar ben Jack ve arkadaşım Evan önce size tahta üstünde teknikleri anlatacağız ve sonrada suya çıkacaksınız." dedi. Jack tam bir şey daha söyleyecekti ki Evan "Dur" dedi. "Neden bize bayan arkadaşımız yardım etmiyor. Hadi yanımıza gel."
Beni sıkıştırmak için her şeyi yapıyordu. Ama boyun eğmeyecektim. Üstümdekileri çıkarıp yanlarına gittim ve Evan'a doğru "Mumnuniyetle" dedim alaycı bir tonla. Sırıtıyordu. Tahtanın ucundaki ipi sol bacağıma takıp tahtanın üzerine geçtim. Evan yapılması gerekenleri ve pozisyonları gösterirken bende dediği şeyleri uyguluyordum. İyice yaklaşıp "En çok ağırlığı bacağınızın arkasına ve bileklerinize vereceksiniz dedi. En önemli kollarınız. Kendinizi taşıyın." dedi ve "Formunu çok iyi korumuşsun" diye fısıldadı bana. Tahtadan inip gözümü ona diktim. Jack "Herkes içeriden tahta alsın ve yaptığımız her şeyi uygulasın bakalım. Hepinizi teker teker dolaşacağız." diye bağırdı.
Herkes içeriye koşmaya başladı. Evan tahtayı alıp "Bu senin" dedi. Tahtayı alıp iyice inceledim ve gülümseyip ona baktım "Bu benim eski tahtam" dedim. "Benimki de içeride duruyor. İkisine de çok iyi baktım melek" .Adeta tahtaya sarılıyordum. Evan kolumu tutup "Jack'i idare etmesi için çağırmıştım yoksa sadece be ders veriyorum. Yani bana pekte gerek yok şuan." diye fısıldadı, sonra gülümsedi ve "Biraz eğelenelim mi?" dedi. "Eski günlerdeki gibi"
Tahtamı kuma saplayıp "Öğretmen olabilirsin ama yine de benimle hiç yarışmadın Rogers" dedim alaycı alaycı. Evan kahkaha atıp "Bunları sana ben öğrettim güzellik. Beni asla geçemezsin" dedi. Yaklaşıp "Tahtanı alda görelim bakalım" dedim.
"Meydan mı okuyorsun?"
"Aynen öyle."-Devam Edecek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız Başına
Novela JuvenilHiç kimseyle anlaşamayan. Kendinden başka kimsesi olmayan Raven hayata küsmüştü. Kimse ona adıyla seslenmezdi, sadece asosyal derlerdi. Hep alay konusu olur, hakaret edilirdi. Tek kaçışı oyunlarıydı, interneyti. Orda çokta tanımadığı birsürü arkadaş...