Tabii ki, asla tam olarak atlatamadım onu.
Ancak bir gün, kurtarılmış gibi nefes alabildim.
****
Onun doğum günüydü.
Şaşırtıcı, ama genelde olduğum gibi depresif değildim.
Doğum gününü kutalmıştık. Annem büyük bir davet vermiş ve herkesi çağırmıştı. Charlie bile buradaydı. Tıpkı eskisi gibiydi.
Sadece O ve Fred eksikti...
Annem, ben ve Hermione koca bir pasta yapmıştık. Üzerinde Snitch şekli vardı. Anıları çağrıştıran bir Snitch...
Tüm gece boyunca annemin gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynısı bana olduğu için şikayet edemem. Sürekli bana bakıp duruyordu, sanki her an patlayacağımdan korkuyor gibiydi. Oysa bugün erken saatlerde patladığımı bilmiyordu.
Aynı elbiseyi giymiş odamda duruyordum. Geçen yıl aynı gün giydiğim elbise... Bulunduğum nokta ise son öpücüğümüzdü...
Anılar aklıma doldukça kendimi kontrol edemeden yere yığıldım. Göz yaşlarım durmaksızın akıyor, aklım ve mantığım gittiğini söylüyordu. Kalbim ise hala bu odada bir yerlerde olduğunu...
Keşke olsaydı ve bende aynı hediyeyi verebilseydim...
Aynaya bakmadan aşağı indim. Bu kez o bakışlarına direnebilir miydim bilmiyordum.
O gece de gelmedi. Her aynaya bakışımda arkamda gördüğüm çocuk yine yoktu. Ve yokluğu her köşeden seziliyordu.
Bense bunu düşünüp tekrar yere yığılmak yerine, kendimi ailemi izleyerek meşgul ettim.
Annem sessizce ağlıyordu. Ama yüzünde bir gülümseme vardı.
Babam bile sürekli cebindeki mendili çıkarıp gözlerini siliyordu. Eskiden olsa yanımızda asla ağlamazdı. Ağlasa bile bize belli etmemeye çalışırdı. Ama artık birbirimizden saklamaya gerek duymuyorduk.
Bill ve Charlie, Ron ve bana bakmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlardı.
Fleur da ağlıyordu. Başı Bill'in omzuna yaslanmıştı.
Hagrid köşede oturmuş, sürahisini kafasına dikiyordu. Sessizce hıçkırıyor, kalbini dışa vuruyordu...
George, aylar sonra ilk kez odasından çıkmıştı. Gözleri kızarık, ruhu bunalımda...
Profesör McGonagal sürekli burnunu çekiyordu. Bir müdüre olarak böylesine yıpranmış görünmeyi umursamıyordu. Asla umursamazdı...
Ron ve Hermione birbirlerine bakmayı sürdürüyor, el ele tutuşarak birbirlerini rahatlatmaya çalışıyorlardı. En sonunda birlikte olmalarından çok mutluyum. Ama onları birlikte görmek canımı acıtıyor. O ikisi ve Harry ve ben olan hayallerim olmuştu hep. Asla gerçekleşmeyecek olması canımı acıtıyordu. Bu yüzden onları fazla düşünmemeye çalıştım.
Teddy, sessizce ağlayan büyük annesinin saçları ile oynamaya başlamıştı. Hiçbir şeyden haberdar olmadan masumca gülücükler saçıyordu etrafa.
O gece neşe kaynağımızdı...
Ben ise..... Dışardan nasıl göründüğümü bilmiyorum. Tek bildiğim, içim paramparça. Mutlu mu yoksa üzgün mü olduğumu bilmiyorum. Ya da hangisi olmamam gerektiğini...
***
O geceyle ilgili sevdiğim şey ise:
Hepimiz ağlıyor olmamıza rağmen gülümsüyorduk.
Gerçek olmasa bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| In The End || Ginny Weasley (Türkçe)
FanfictionHe won't come back. But why would it mean he's not here? "Nobody's gonna hold my hand, Hold me close, Whisper comforting words, Stay beside me, Support me with everything they have, Hug me tightly, Caress my hair softly, Look at me with those warm...