Bu bölüm rukiyeozturkkk adlı kullanıcıya ithaf edilmiştir.
(Aslında pek açıklama yazmam ama bu kez buraya bir şeyler yazacağım. Herkes yazarın açıklamasını kimse okumaz diyor ama benim en çok sevdiğim yerler burası olur genelde. Gel gelelim konumuza. Yazdığım son bölümden sonra bir kaç kişi bütün bölümlerimi okuyup hepsine vote verdiler. Onlara burdan çoook teşekkür ediyorum öncelikle. Ben kimseden hikâyeme vote vermesini istemedim. Ama son bölümde on vote gelmesi bile beni mutlu etti. Burdan hepinize teşekkür ediyorum. Haaa birde yeni bölümde Koray Avcı' nın şarkılarından Toprak ve Yiğit için bir klip daha çekelim mi ? Ne dersiniz? Neyse, hadi iyi okumalar. )¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤
Genç kız, çocuğun işaret ettiği yere dikkatlice baktıktan sonra çocuğa dönüp " Nerede" diye sordu , gözlerinde onu görememenin umutsuzluğuyla.
Küçük çocuk Toprak' a garipçe bakıp
" Abla daha demin şuradaydı, gitmiş heralde" deyip arkasına bakmadan oradan uzaklaşmaya başladı. Çocuk bile genç kızın ruhsuz bakışlarından ürpermişti.Toprak sessizce giden çocuğun arkasından bakakalmıştı öylece. Gözleri bir giden çocuğa, bir işaret ettiği yere doğru gelip gidiyordu. Ağzını açtı, çocuğun arkasından bağırmak istedi. Kolundan tutup silkeleyecek, hesap soracaktı.
"Kimdi o? Peki gamzeleri var mıydı? Kahverengi gözleri hâlâ umutla bakar mıydı? Yada karanfil kokar mıydı hâlâ?"
Soramadı ama. Sadece o çocuğun gidişin izledi. Hep yaptığı gibi. Bedeni yine boşluğa savrulmuşcasına ne yapacağını bilmiyordu. Gözlerinden akan yaşlar daha kurumamışken mendili yüzüne doğru kaldırdı. Tabiki gözyaşlarını silmeyecekti.
Yumuşacık mendili sanki kırılacak bir vazo gibi elinde tutarken yavaşça burnuna yaklaştırdı.
Yiğit kokuyordu bu mendil işte. Yiğit kokuyordu.Tekrar,tekrar kokladı. Karanfil bile bu kokunun yanında sönük kalırdı.
Mendili tekrar özenle katlayıp cebine sıkıca yerleştirdi. Gözyaşlarını da çocuk gibi kollarına silip sert adımlarla markete doğru yürümeye başladı.
Niye sinirlenmişti ki! İstediği bu değil miydi? Şimdi yüzünü göstermediği için bu adama kızacak mıydı? Buna ne hakkı vardı ki? Aralarındaki adını koyamadığı şey için bir çaba göstermiş miydi?
Onu deli gibi özlerken, bu adam onun kaderiyken bu uğurda uğraşmış mıydı hiç? Marketin kapısına geldiğinde girmeden cebindeki telefonu çıkardı.
Oda bişey yapmalıydı artık bu özlem bitecek gibi değildi. Arasa mıydı? Ama, sesini duyacak mecali yoktu ki.
Mesajlara girdi sonra. " Unutamadım" yazdı önce . Sonra silip " Özür dilerim" yazdı. Tekrar silip " özledim."
En sonunda hepsini silip telefonu cebine koydu. Olmuyordu işte yapamıyordu. Bağlanmaktan korkuyordu. Sonunun olmadığı bir şeye bağlanmaktan, ölesiye korkuyordu.
Markete girip eksikleri aldıktan sonra aksak adımlarla evinin yolunu tutmuştu .
Kafasında yine milyonlarca düşünceyle boğulurken arada bir cebindeki mendili yoklamayı da ihmal etmiyordu. Uzaktan emekli maaşını yeni almış teyzelere benzese de, cebinde sakladığı,küçücük bir bez parçasıydı işte. Kokusunu binlerce karanfile değişmeyeceği küçücük bir mendil.
Eve gelip kapıyı yavaşça açtığında kardeşinin uyanık olduğunu görmüş ve yapmacık gülümsemesini yine yüzüne takınmıştı genç kız. Elindeki poşeti mutfağa bırakıp odasına geçti.