İlacımı daha rahat yutabilmek için su dolu pet şişeyi ağzıma götürürken taksi fren yaptı ve su boğazıma kaçarak beni öksürük krizine boğdu. Kendimi sakinleştirebilmek için ön koltuğun baş kısmına başımı yaslarken öksürüklerim de boğazımdaki yanma da etkisini yavaş yavaş kaybediyordu. Gözlerim dolarken belki de sebebinin boğazımdaki yanma olması yalnızca içinde bulunduğum duygusallığın bahanesiydi.
Taksinin ikinci ani freni çantama ilacımı ve suyu koymak üzereykendi ve bu sefer durak noktası önceden rezervasyonunu yaptığım, ne kadar dışı harabe gibi gözükse de fotoğraflar sayesinde içinin gayet şık olduğunu bildiğim oteldi.
Taksinin eskimiş kapısını açarken bugünün yağmurlu olmadığına şükrettim. Yağmur beni her zaman hüzünleştirirdi ve bugün daha fazla hüzün benim için doğru bir şey değildi. Adımlarım kaldırımları bulduğunda taksinin gürültülü hareket ediş sesiyle gökyüzünü gözlerimle buluşturdum.
Onu unutmak isteyişim, aslında hiç unutmayacağımın belirtisiydi aynı zamanda. Yoksa her yıl dönümümüzü kutladığımız yere gelmemin başka bir bahanesi olamazdı.
Onunla bir konserde tanışmıştık. State Champs konserinde. 18 yaşında, liseyi en iyi bitirmeye çabalarken birden hayatımın yönü ona doğru çevrilmişti. "Bu gruptan nefret ederim," demişti. "Neden buraya geldiğimin tek açıklaması içimdeki his olabilir." Etkilenmiştim fakat bunun nedeni kumral saçları, güzel şarkı söyleyebildiğini o anda anlayabileceğiniz çekici sesi değildi. Bunun nedeni belki de binlerce hayranın bulunduğu ortamda vermiş olduğu itiraftı.
Hiçbir benzerliğimiz yoktu ve ben bir benzerlik yaratmakta kararlıydım. Ama o benden önce davranıp telefon numaramı arkadaşlarımdan alarak benimle iletişime geçmişti.
Konuşmaya başladığımızda birbirimize ait tek benzerliğimiz numaralarımızı aynı şekilde kaydetmemizdi. "The Key." O benim yeni hayatımın kilidiydi ben ise şuan kaybedilmiş bir anahtar gibi boşluktaydım.
Azimliydim, üniversite sonuçlarında kendi okulum, onun okuduğu üniversite olana kadar yılmadım ve böylece aşktan kavrulan kalbimize daha fazla kavrulması için fırsat verdim, bir benzerlik daha yaratarak.
Fakat kalplerimizin kavrulmaktan paramparça olacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti.
Beraber olduğumuzda o 19 yaşındaydı. State Champs konseri 15 Mart'tı ve biz sevgili olduğumuz güne, 29 Mart, kadar olan State Champs konserlerinden birine gider ve yıl dönümümüzü kutlardık. 2 yıl 6 ay boyunca beraber olduk ve sonra parçalara ayrıldık. Daha doğrusu terkedildim fakat sebebi kesinlikle bendim.
Gün geçtikçe daha kötü bir piskoloji ile karşı karşıya geliyordum ve bu dur durak bilmiyordu. Ruh halim çok çabuk değişiyor, iyi tarafım ile kötü tarafım resmen kanlı mücadele içine giriyordu. Kan boldu fakat kanayan bedenim değil ruhumdu. Bipolar bozukluk denilen hastalığa yakalandığımı öğrendiğimde ise o beni çoktan bırakıp gitmişti. Ben kendi başıma bir kehanettim ve kendim mahvolmadan önce her şeyi mahvediyordum, Justin yalnızca kurtulmak için ona en ihtiyacım olan zamanı kollamıştı. Aşktı bu. Aşk yavaşça gelir ama bir anda giderdi.
Kafamı gökyüzünden kaldırımlara çevirip düşüncelerimden sirkelenmek adına derin bir nefes aldım. Onunla yaklaşık 4 aydır beraber değildik fakat ben yaptığı şeyin büyüklüğünü anında kabullenmiştim, o haklıydı, ve ben onu affetmekte hiç zorluk çekmemiştim.
Otelin içine girdim ve resepsiyona oda anahtarımı teslim etmesi için kimliğimi uzattım. Konsere gelmesi kesin değildi, hatta büyük ihtimalle gelmeyecekti fakat anıları tazelemek bile benim için büyük bir inanç kaynağı olacaktı.
Hastalığım fazla ilerlememiş olduğu için, ki ilerlememiş hali bile berbattı, 2 ayda yenebilmiştim fakat tüm yaşananlarla rağmen onunla yüzleşme korkumu yenebilecek miydim, emin değildim.
Tanışmamız anlattıklarımın fazlasıydı, yaşadıklarımız anlattıklarımın fazlasıydı ve onu yeniden elde etmek için yapacaklarım tahmin ettiğimin fazlasıydı.
Çünkü ona ihtiyacım vardı.
Çünkü kalplerimiz yavaşlamıştı ama biz dayanıklıydık.
I need you.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
where are you now | jb
Fanfic"Kalplerimiz yavaşlıyordu ama biz dayanıklıydık." SD için.