21

239 21 0
                                    



"Yorgun hissediyorum. Gidelim mi?" Bana kafasını kısaca salladıktan sonra, bu iş burada bitmedi, bakışı atıp sürücü koltuğuna ilerledi.

Yolda hızla ilerlerken çaktırmadan ağabeyime bakıyordum. Çok tatlıydı. Hafif kalkık ucu sivri ve biçimli burnu vardı. Gözlerinin rengini henüz kavrayamamıştım, o kadar değişiklerdi ki...

Benim gözlerimde maviydi ama anneminkiler ve Yağız'ınkiler kadar güzel değillerdi.

Boyu uzundu ve vücudu yapılıydı. Orta okuldan beri babamla ava giderlerdi. Üniversiteyi İstanbul'da bitirmiş, Asmin'le de İstanbul'da tanışmıştı. Asmin aşina olduğu yaşam tarzını bırakıp ağabeyime olan sevgisi için, sıkı yönetimi ve saçma sapan kuralları olan Mardin'e yerleşmeyi kabul etmişti.

Onların hikayeleri de güçlükle atlatıldıktan sonra mutlu sona erebilmişlerdi. Annemler -yani aşiret- Yağız'ı kendi aşiretimizden bir kızla evlendirmek, alanlarımızı daha da genişletmek istiyorlardı. Gözlertimi devirdim. Şirket birleşmesi sanki! Ama Yağız'ın aklı fikri Asmin'deydi.

Yağız vurulmuştu hatta ama onların aşkı, küçük kurşun parçasının hayatlarını ellerinden almalarına engel olmuştu. Sonra da ikizler olmuştu işte. Ben İstanbul'a geldiğimde üç dört yaşındalardı, şimdi ya bir ya da ikinci sınıfa gidiyor olmalılardı.

Yağız her zaman benim koruycu meleğim olmuştu. Liseye kadar elime erkek elime değmemişti ama bunun kısıtlamasını Yağız hiçbir zaman yapmamıştı. Her zaman bir eli omzumda bir diğer eli bana karşı gelenlerin göğsünde olmuştu. Onu işte bu yüzden çok seviyordum. Başıma bir şey geldiğinde ya da ayağıma ufak bir cam parçası battığında bir kere olsun soluğu babamın kucağında alamamıştım ki, her zaman kollarını açan ağabeyim olmuştu.

Aramızda beş yaş fark olmasına rağmen ağabey ya da adıyla hitap etmem onu bağlamıyordu. Onun için önemli olan karşılıksız sevgiydi. Asmin'i de kazandığı gibi.

"Ne düşünüyorsun?" Yağız'ın çatık kaşları bana dönerken fazla tatlı bir şekilde gülümsedim. Çatılan kaşları yerlerine otururken sırıttı.

"Küs müyüz?" Omuz silktim. Ama suratsız değildim ya da somurtmuyordum. Sadece sırıtıyordum.

"Benimle konuşmayacaksın yani?" Kafamı abartılı bir şekilde salladım.

"Konuşmazsan seni gıdıklarım!" Ha?

"Ne?"diye cırladım hemen. Sırıtışı büyürken kusursuz güzellikteki dişlerine gözüm kaydı. Biz kardeştik ama o erkek olmasına rağmen benden daha güzeldi. Haksızlık!

"Seni konuşturmak için, tehdit etmek gerekiyormuş, bücür." Ellerini kafama daldırırken saçlarımla karışan kahküllerimi sinirle düzelttim.

"Senin yaptığın tehdit değil be, resmen şantaj yapıyorsun!" Bir nebze olsun düzelen saçlarım, yüzüm kapanırken bir kez daha bozuldu. "Nofos olomoyorom omo!" Ellerini yüzümden çekerken nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bizim ilişkimiz böyleydi. O beni ya gıdıklar ya da boğar sonra da istediğini yaptırırdı.

"Bana başka çare bırakmadın ki." Sırıttıktan sonra devam etti, "Konuşsaydın sende." Omuz silkti.

Umursamaz bir tavırla cevapladım,

"Bir kere daha ayağını karnıma geçirirsin diye korktum." Karşıdan gelen bir arabayı son anda fark edip sola kırınca ona baktım. Onu kırmış mıydım?

"Yağız..." Cevap yok.

"Ben sadece şaka yapmak istemiştim." Omzunu da silkmedi.

"Ya Yağız ya!" Cırlamam yüzünden kulaklarını kapattığında dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm. Sesini taklit ettim,"Bonomlo konoşmoyocokson yono." Artık dudaklarını ısırırken bende kahkahamı patlattım.

KATİLİN KIZI #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin