"Egolar?"güldüm"Beni kendinle karıştırman ne kadar...sevimli."
Bakışları sertleşmişti.
"Beni tanımıyorsun bile."
Bu gittikçe karı koca kavgasına dönüyordu. Birazdan da sorun bende değil sende diyecekti. Yoksa o sorun sende değil bende miydi? Herneyse işte. Bu tartışmayı burada yaparsak pek de iç açıcı şeyler olmayacaktı ama beni limitlerime kadar zorluyordu.
"Sen kendinin farkında mısın ki?"diye devam ettirdim"En son baktığımda sorumsuz bir piç gibi davranıyordun."
Yumruğumu kaldırıp bana vurmak istediğinde yumruğunu elimle sıkı sıkıya tuttum. Kaşlarım alayla havaya kalkmıştı.
"Cidden ben o tür bir kız mıyım?"gülüşüm kahkahaya dönüşmüştü"Sen yumruk kaldıracaksın ve ben korkacağım."
Sinirle omuz silkti ama hala yumruğunu çekmemişti.
"Bilmiyorum genel olarak korkak olduğun için olabilir belki."
"Dedi kötü gözükmeye çalışan sorumsuz zengin piçi."
Bu kelimeyi kullanmaktan nefret ediyordum. Hayata geçirilince daha da nefret ediyordum. Hatta karşımda durunca nefretvari bir nefret hissediyordum. Bu tür tipleri nesli tükenenler arasında sergilemeleri için daha yüzyıllar geçmesi lazım galiba. İnsanlık gittikçe köreliyor. Ne büyük acı.
"Tekrar ediyorum. Beni tanımıyorsun."yumruğunu şimdi geri çekmişti."Sen sivilcelerin ve platoniklerin hakkında uğraşırken ben aklının alamayacağı şeylerle uğraşıyordum."
Kollarımı göğsümde kavuşturdum.
"Tabi. İki kızı nasıl beraber idare ederim diye düşünüyordun. Dinle,normalde insanları kişilikleriyle çok yargılamam ama bunu birinden duysan iyi olur."derin bir nefes aldım."Yargılamaya değer bir kişiliğin bile yok. Neden biliyor musun? İnsanlar hakkında bir şeyler bilmeden konuşuyorsun ve bu seni sandığın gibi güçlü yapmaz,tersine,acınası yapar."
Bana doğru bir adım atıp eliyle omzumdan geriye itti. Sinir sınırlarını aşmamak için kendiyle verdiği savaşı kaybediyordu. Bu benim için iyi miydi kötü müydü bilemiyordum ama bence kontrolsüz yapılan bir kavga her zaman kaybederdi. Şu an da oldukça kontrolsüzdü.
"Her erkeğin altına yatmak acınası değil ve bu mu acınası? Ya da dur. Kendini çok sert gösteriyorsun ama tek düşündüğün bu."kendi vücudunu gösterdi"Sanırım gelecekte nereye gideceğini biliyorum. Hepimiz biliyoruz. O kadar çok günahın var ki cehenneme bile kabul edilmeyeceksin. Belki şeytana da biraz kendinden teklif edersin."
Beni tekrar omzumdan itip sözlerine devam etti.
"Belki babanla bile yapmışsındır. Annenin de katıldığına-"
Yumruğum sertçe yüzünü bulmuştu. Sonra karın boşluğuna geçen bir diz. Hırsla dizinin arkasına ayağımı taktırıp yere düşmesini sağladım. O ise arsız arsız gülüyordu. Bu kadar kontrolden çıkmış olabileceğini tahmin etmemiştim. Tüm duygularım damarlarımdan gözlerime dolmuştu. Tepki vermemek için kendimi çok zor tutuyordum. Boğazımdaki yumruyu umursamamaya çalıştım ama hala oradaydı ve bu gittikçe rahatsızlık veriyordu. Çünkü hala o aptal çenesini kapamamıştı.
"Belki de videoların bile vardır. Ailesel bir yetenek mi çok merak ediyorum. Baban şanslı bir adam olmalı yani tamam biraz hırpalanmış olabilirs-"
"KES SESİNİ!"
Duygularım artık gözlerimin gerisinde tutamayacağım kadar fazlaydı. Kalbime bir ağırlık çökmüştü ve nefes almamı engelliyordu. Bunlar ağırdı. Hem de çok. Aileme ve kişiliğime bu kadar çok hakaret yemek...ve bunu ondan yemek...dayanamıyordum. Sanki biri acı çekmem için özenle uğraşarak ona kelimelerini seçtiriyordu. Yüzüne doğru eğildim. Ağlamamamın en zor olduğu zamanlardan birini uzun zaman sonra tekrar yaşıyordum. Boğazımı temizleyerek kulağına eğildim. Tam konuşacakken ayağa kalkmıştı bile. Kollarını hırsla iki yana açtı. Hala sinirinin tamamını kusmamıştı.
"Hadi ama! Babanla yaptıklarını sırf bana anlatarak diğer herkesi mahrum edemezsin."
Gözlerime az da olsa gelen iki damlayı bırakmamak için kendimi toparlamaya çalışarak zar zor dişlerimin arasından çıkardığım sesimle kimsenin duyamayacağı şekilde ona az önce söylemek istediğimi söylemeyi denedim. Belki bu sefer dinlerdi.
"Benim. Babam. Öldü."her kelimenin üzerine bastırmıştım."Şimdi istediğin kadar çirkinleşebilirsin."
Başımı hafifçe geriye atıp histerik bir kahkaha patlattım.
"Sanırım dershanenin verdiği cezayı yaparken üçümüz çok eğleneceğiz!"
Dudakları aralandı ama kaşları çatık bir şekilde sessiz kalmıştı. Hissettiği neydi? Şok mu yoksa acıma mı? Eğer acıma veya sempatiyse bunların hiçbirine ihtiyacım yoktu. Ben kendi kendime yetebilirdim ve bununla alakalı da bir sıkıntım yoktu. Fulya'ya döndüm.
"Hadi içeri girelim."
Omzumun üzerinden bir kere bile dönüp Yağız'a bakmadım. Çünkü hangi acıyı yaşarsam yaşayayım ben geriye bakan bir insan değildim.
Olmaya da niyetim yoktu. Geriye bakan insanlar kaybederdi. Tamam,bizi geçmişimiz yaratmıştı ama bu kadardı. Kozadan çıkan kelebek kozasını umursamazdı. Sınıfa girdikten sonra yerlerimize yerleştik. Başımı yorgunmuşçasına sıraya koyup yüzümü gizledim. Böylece sessizce ağlayabilirdim ve kimse ne olduğunu anlamazdı. Sadece gözlerimin kızarmaması gerekiyordu. Damlaları serbest bırakınca o kadar çoktu ki ağlamayı kesemeyeceğimi fark etmiştim. Yaptığım iğrençliklerin farkındaydım ama bunlar bir kaçış yoluydu. İnsanların arkamdan ne dediğini,nasıl konuştuğunu biliyordum ve çok da takmıyordum ama gerçekleri yüz yüze duymak her seferinde can yakıyordu. Ve bunları yüzüme söyleyebilen çok da kişi yoktu. En yakın arkadaşım bile beni yargılamayı bırakmıştı. Ben buydum değişmemin bir yolu yoktu. İşler başka türlü olsaydı başka bir yol seçebilirdim ama değildi. Bu yüzden de pişman olmamalıydım. Yine de kalbimin ortasındaki deliği hissedebiliyordum. İçinde esen rüzgarları da. Hatalı mıydım? Kimilerine göre. Kendime göreyse...savaşıyordum. Sadece büyük bir savaşın ortasındaydım. Hayatım savaşmakla geçmişti,bunu reddedemezdim. Babamın ölümünü görmüştüm,inkar edemezdim. Ve biran geliyordu ki pes etmek istiyordum. Yine de beni engelleyen bir şey oluyordu. Kafesimden kurtulabilme dürtüsü.
"Umursama onları. Hepsi beyinsiz zaten."dedi Fulya homurtuyla"Beyinleri olsaydı seni böyle yargılayamazlardı. Biliyor musun,belki de üniversite sınavına hazırlanmana yardım edebilirim. Böylece kafan dağılır."
Hıçkırığımı yutarak içimde can vermesine izin verdim. Kollarım sırılsıklam olmuştu ve zil çalmıştı yani ne yapacağımı bilemiyordum. Derse böyle giremezdim. Yoksa girebilir miydim?Belki de Fulya haklıydı. Derslerime bakmalıydım. Önem verirsem bu çukurdan kurtulabilirdim. Başımı kaldırıp gözlerimi ellerimin tersiyle sildim ve gülümsemeye çalıştım.
"Kabul. Ama daha 11. sınıfız. Niye şimdiden başlayalım ki?"
Hafifçe güldü.
"Çünkü bazen hayatın dağıldığında bir şeye odaklanıp geleceğini planlaman gerekir. Bir de son seneye bu kadar konuyu bırakamazsın."
Mantıklı ve bir o kadar da inekvari ama galiba inek olmak o kadar kötü değildi. Sonuçta üniversitede inekler her şeyin başına geçerdi. Ayrıca iyi bir okula gitmek kurtulmam için daha kolaydı. Ankara'ya gitmek hiç de fena olamayabilirdi. Bu motivasyonla saçlarımı atkuyruğu yaptım ve derse odaklandım. Sanırım Fulyalaşmayı sevmeye başlamıştım.Yağız'ın Ağzından
Saatime baktım. Daha akşam bile olmamıştı ama yine de kendimi çok gidik hissediyordum. Dershaneyi ekmiştim ve arkadaşları da bir şekilde atlatmıştım. En sevdiğim mekanımdaydım. Önümde içki bardağı ve Buğra vardı. Buğra üç senedir burda barmenlik yapıyordu ve çocukluk arkadaşımdı. Aslında kardeşimdi diyebilirdim. Kimseye anlatamadığım şeyleri kolayca ona anlatır ve fikir alabilirdim. Hele ki sarhoşsam. Bardağı tekrar dikip Buğra'ya uzattım. Hiç sorgusuz doldurmuştu bile. Sanırım o kadar berbat görünüyordum ki sorgulama kısmına girmemişti bile.
"Dershaneyi ekmişsin."
Başımla onaylayıp verdiği bardaktan bir yudum aldım. Sadece kötü görünmüyordum cidden kötü hissediyordum. Sanki birileri beni dövüp çöpe atmış gibiydim. Pis,hırpalanmış ve kokuşmuş. Evet cidden kendimi çöplerle aynı seviyede tutuyordum.
"Gitmek istemedin mi?"
Bir yudum daha. Sanırım dayanamayıp kendim anlatmaya başlayacaktım her şeyi. Durduramıyordum. Suçluydum kabul ama kışkırtılmıştım ve damarıma basmıştı mavi göz.
"Dışından konuştuğuna göre konu ciddi."Buğra bardağı önümden alıp kenara koydu"Vicdan azabından kıvranacağına anlat."
Bir sürelik bıkkınca bakışlarımdan ona atmama rağmen pes edecek gibi bir hali yoktu ve ben çoktan pes etmiştim. Dirseklerimi masaya dayayıp başımı ellerime koydum. Anlatmak tekrar yaşamak gibi bir şey olacaktı.
" Gitmek istemedim çünkü gidecek yüzüm yoktu."sesim boğuk ve mırıltılı çıkmıştı" Yine ileri gittim. Aile ona en son saldırmam gereken yerdi. Bu konuları bilirim,yani aile konuları."
Ailesel sıkıntıları olan tek kişi tabi ki de İrem değildi. Bizde de biraz sıkıntılar vardı. Onu her şekilde kışkırtıp sinirlendirebilirdim ama ben gittim ve babasına saldırdım. Annesinin kişiliğini kirlettim. Peki ne için? Sinirimi ondan çıkarmak için. Neyin siniriydi ki? Aylin ona o kadar çok şey yapmıştı ki! Sadece o da biraz ileriye gidip saçmalamıştı. Sigarayla insan yakmak nerden çıkmıştı ki?! Ne biçim bir fikirdi o öyle!
"Ben iki kızı birden yürütebilecek bir piç gibi mi görünüyorum?"
Resmen sevgilisine sorular soran kız gibi hissetmiştim. Buğra birazdan hayır aşkım sen mükemmelsin derse tam da bu olaya dönüşecekti. Kaşları çatıldı.
"Piç değilsin ama iki kızı yürütmüşlüğün var."
İç çektim. Neden her zaman dertleştiğimizde haklı taraf o olurdu ki?
"Şunu baştan anlat."
Ona her şeyi anlattım. Kızın kim olduğunu zaten biliyordu ama aramızda geçen tüm olayları ve şu son kavgayı da anlattığımda bana psikoloğum gibi bakıyordu ve şu an sadece bir arkadaşa ihtiyacım vardı. Ayrıca mavi göz gerçekten üzülmüş müydü bilmiyordum çünkü bunu çok da belli etmemiş hatta cezamızın eğlenceli geçeceğinden falan bahsetmişti. Ama cezayı takan yoktu. Sadece oku kırıp kırmadığımı anlamak isterdim. Ki bence kırmıştım çünkü saniyelik de olsa gözlerinde bir his vardı ya da ben yanılıyordum çünkü kız her şeyi saklamakta çok başarılıydı. Kahretsin. Keşke o yetenek bende de o kadar olsaydı.
"Hatalısın. Kimseye ailesiyle saldıramazsın."dedi Buğra bir bardak daha doldurup"Bunu en iyi sen bilmeliydin. Yani onun dışında kız da senin gibi dişli bir şey ama hisleri olduğunu unutmadan saydırmışsın."
Ofladım ve kendime sağlam bir tebrik küfürü saydırdım.
"Ona basit bir kız olduğunu da söyledim ve sadece-ah. Kendime inanamıyorum. Cehenneme bile kabul edilmeyecek kadar günahın var kesinlikle söylenecek bir söz değildi!"derin bir nefes aldım."Onu bilmiyorum sanırım gerçekten-"
Bu sırada müşterilerden birinden bir bağırış gelmişti.
"İÇKİM NERDE BENİM!"
Elimdeki bardağı dikip ayağa kalktım. Sanırım bu sinirle sağlam bir içki verebilirdim ona ve pişman da olmazdım aksine,zevk alarak verirdim.Adamın masasına doğru sallanarak yürümeye başladığımda hala söyleniyordu. Pek buraların tipi değildi sanki. Üzerindeki ütülü beyaz gömlek de bunu kanıtlıyordu.İtici bir tipi de yoktu.Demek ki bazı insanların ruhu itici oluyordu. Ellerimi masasına koyup üzerine doğru eğildim. Sinirlerime hakim olmama gerek olmayan zamanlarıma bayılıyordum. Adam boş boş yüzüme baktıktan sonra beni garson sanmış olacak ki hakaretli bir dille tekrar içki istemişti. Adam pes etmiyordu galiba. İyi o zaman. Bir de tatlı dille deneyelim. Belki o zaman olurdu.
"Bak koçum."dedim en iğrendiğim laf olmasına rağmen"Adın ne bilmiyorum ama ben Yağız. Buraların patronuyum. Yani biraz daha adamlan öyle gel küfret."
Adam kaşları çatılarak ona uzattığım eli sertçe sıktı.
"Tuna. İçkimi getirmeyen şu beyinsiz barmene söyle o zaman."