...Kaptan...

1K 81 22
                                    

Savaşın bittiği gece, Luna yanıma geldi.

Bana, o gece gökyüzünün birçok yıldız kaybettiğini söyledi.

****

 Yavaş yavaş her günki şeyleri yapmaya başladık.

Derslere girdik, yemek yedik, sınavlara çalıştık. Ve normal genç kızlar gibi davrandık...

Hermione, Luna, Destin ve ben hep beraber takılıyorduk.

Destin'in ailesi, Neville ve Ron'un Hogsmeade ziyaretlerine geldiği zamanlar hariç.

Herm ve Lu, Ron ve Nev ile gidiyorlardı. Destin ise ailesiyle. Beni çağırıyorlardı ama ben reddediyordum. Bu onların tek yalnız zamanlarıydı.

Fred öldüğünden beri Destin de benim gibiydi. O, herşeye olumlu bakan kızın gülümsememesi, alışıldık bir durum değildi. Ailesi onu yalnız bırakmamak için tüm güçleri ile uğraşıyordu.

Bir tek o, beni anlıyordu biraz. Ama o ve Fred'in ilişkisi, Harry ve benim ilişkimiz gibi değildi.

Bizimki... farklıydı.

Bu bize daha çok zarar veriyordu.

Yalnız kalmaktan şikayetçi değildim aslında. Bu bana düşünmek için zaman veriyordu. Kafamı temizlemek için...

Dönem başladıktan yaklaşık iki hafta sonra bir gezi düzenlenmişti. Neredeyse herkes Hogsmeade'deydi. Birinci ve ikinci sınıflar dışarda, nemli havanın tadını çıkarıyorlardı.

Bense Ortak Salon'daydım. Açık pencerenin yanında oturuyordum. Yazıyordum. Düşüncelerimi, duygularımı, herşeyi yazıyordum. İçimi dökmek için harika bir yol...

Portre deliği açıldığında bileğim yeni yeni ağrımaya başlamıştı.

"Ah! Miss. Weasley, eğer acil bir işiniz yoksa sizinle odamda konuşabilir miyim diye merak ediyordum." dedi Profesör McGonagal.

"Tabii Profesör." dedim ve odasına kadar sessizce onu takip ettim.

Doğrusu benimle ne konuşmak istediğini merak etmiştim. Carrow'lar Hogwarts'a geldiğinden beri, Profesör McGonagal, biz Gryffindorlar ile daha samimi olmuştu. Harry ve Fred öldüğünden beri ailem ile, özellikle de George, Ron ve ben ile daha yakın olmuştu. Süekli Kovuk'a geliyordu. Öğretmen - öğrenci ilişkisi yerine arkadaş ilişkisi vardı aramızda.

Heykelin olduğu yere geldiğimizde beni şaşırtan bir parola söyledi.

"Teddy Lupin!"

Teddy mi? Parolası neden Teddy olsun ki?

"Çay ister misin?" diye sordu, ben onun karşısındaki sandalyeye kurulurken.

"Evet, olabilir..." diye mırıldandım. Hala neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Nasılsın?" dedi, samimi bir ilgiyle.

"Ehmm..... daha iyi olmuştum..."

Bana küçük bir gülümseme verdi.

"Keyfini az da olsa yerine getirecek bir şey biliyorum sanırım."

Ayağa kalkıp, en yakındaki sandığı açtı. İçinden küçük bir şey çıkardı.

"Geçen yıl Quidditch'e ilgin olduğunu biliyorum ve aklıma daha iyi biri gelmiyor. Ben de düşündüm ki... Yeni Quidditch kaptanı olmak ister misin?"

Rozeti bana uzattı ve benim şoktayken tek yapabildiğim yavaşça başımı sallamak oldu.

"Çok isterim!" diye sevinçle ciyakladım. Bunu yapmayalı yaklaşık bir yıl olmuştu...

Ve birden bire bana sarıldı. Ben de sıkıca karşılık verdim. Bu yeniydi.

"Teşekkür ederim."

"Önemi yok... Şimdi onu gururlandırma zamanı..."

****

Bu beni gülümsetti.

Olduğum yerden kalkmama ve

Yaşamama yardım etti...

|| In The End || Ginny Weasley (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin