"Affetmiyorum, ne yapacaksın?" ağırlığımı tek ayağıma verip kollarımı göğsümün altında bağladığımda, Neymar işin inada bindiğini fark etmişti. Artık yavaş yavaş da olsa beni tanımaya başlıyordu.
"Buradan dışarı adımımı atmam sen affedene kadar." dedi ve omuzlarını silkti. Beni tanımasının yanında, alttan almak yerine daha da çok üstüme geliyordu. Bilerek yapıyordu bunu. Nedensizce benimle uğraşıyor ve sinirden kudurmamı istiyordu.
"İyi." arkamı dönüp odama girdim ve kapıyı kapattım. İşleri vardı, en fazla sabah gitmek zorunda kalacaktı. Kendimi yormam anlamsızdı.
Umursamamaya çalışıp yatağımın içine girdim ve örtüyü tekrar üzerime çektim. Ölüm sessizliğine bezenmiş birkaç dakikanın ardından kapım hızla aralandı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Neymar yarı sinirli bir halde.
"Ne yapıyor gibi görünüyorum?" diye tersledim onu. Yorgandan sadece gözlerimi çıkarmıştım. Sesim boğuk duyuluyordu.
"Uyuyor musun?" dünyanın en saçma şeyini söyler gibi bir ima vardı sesinde.
"Hayır, dans ediyordum." ben de son derece ciddi çıkmasına özen göstermiştim sesimin.
Gözlerini kapatıp burnundan hızlı bir nefes verdi. Tek eli kapı kolunda, omuzları aşağıdaydı. Sonunda nasıl bıkkın hissettiğimi tattırmanın keyfi içindeydim.
İçeri birkaç adım atıp bana yaklaşırken sadece onu izledim. Yorganı ucundan tutup üzerimden attı ve yatağıma oturdu. Yüzünü bana çevirdi.
"Kendimi affettirmek için ne yapmam gerekiyor?" diye sordu yorgun sesiyle.
O sırada yattığım yerde doğrulmuş, sırtımı tek kişilik ikinci el yatağımın eski başlığına dayamıştım. Bacaklarımı kendime çektim. Ben bunu yapınca o da avuç içlerini arkaya, açılan boşluğa sabitledi ve ağırlığını verdi. Tavana bakıyordu.
"Bir hatanın farkına vardığında kırdıkların öylece eski haline gelmez Neymar."
Birden hareketlenip dibime girdi. Gözleri yine ateş dolu odanın içindeki tek çıkış kapısı gibiydi. İnsanı mecbur bırakan bir teslimiyete davet ediyordu. Derin, çok derindiler.
Sanki bir aynanın içine bakıyormuşum gibi, onun güzel elalarında kendimi görebileceğim kadar yaklaştı bana. O zaman bedeninin geri kalanını hiçbir şekilde göremez oldum ve ruhuna doğru açılan sonsuz tünele sürüklendim.
Gözlerin sessiz bir çığlık atarak tonlarca şey anlatabileceğini o an fark etmiştim.
Çekiciliğin her zaman vücutta olduğunu ve güzel bir surat görünce aklımızın başından gittiğini savunan ben, şuan sadece bir çift göze sonsuza kadar bakabilecek, ve onların içinde sayısız yeni şey bulabileceğimi düşünüyordum.
Sıcak alnını benimkine dayadığında, çenemi sıktım. Birkaç saniye boyunca nefeslerimizin birbirine karışmasına izin verdim. Ne gözlerimi ondan kaçırabiliyor, ne hareket edebiliyordum. Karşımda gördüğüm pişmanlık o kadar yoğundu ki, onu anlamaktan başka bir şey yapamaz haldeydim.
İçine doğru açılan tünellerin önüne etten bir perde çektiğinde, boşluğa düşmüştüm. Yeni ve merak uyandırıcı dünyasının pencerelerini bana kapatmış, içeriyi daha fazla görmemi engellemişti. Geri çekilmeye yeltendiğimde beni ensemden kavradı ve buna izin vermedi.
Kıvrık kirpiklerine baktım.
"Gözlerini kapat." emredici sesine hiç düşünmeden itaat ettim.
Zaten dibimde olan suratını bana daha da yaklaştırdığında, ne yapmak istediğini anlamıştım. Güçsüz ellerimi öylece uzatıp rastgele boynunun gövdesiyle birleştiği yere dayadım ve durması gerektiğini belli ettim. Tuttuğunu fark etmediğim nefesini bıraktı ve yanağını yanağıma yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the night. neymarjr
FanfictionYine de sakin kalmaya çalışıp sesimi yükseltmeden ona sordum; "Bak, insanlıkla sorayım. Benden uzak durman için ne yapmam gerekiyor?" dedim. Sesim çatallanıyordu. Bana olması gerektiğinden daha fazla yaklaşıp, kafasını hafifçe yüzüme eğdi. Hayatım...