Sevgili Yoongi Bey
Hastaneden geleli yaklaşık bir hafta oluyor. Hastaneden çıkmadan bir gün önce kolumdaki sargı çıkarıldı. Yanlış hatırlamıyorsun Jipin önüne atlamıştım. Ama sadece kolum kırılmış. Jimin söyledi beni hastaneye bırakıp gitmişsin. Uyandığımda seni yanımda görememiştim ve ilk lanet okuduğum şey sadece kolumun kırılması olmuştu. Belki daha fazlası olsaydı yanımda kalırdın. Ya da yine beni öylece bırakıp giderdin bende sakat olduğumla kalırdım. Sanırım birinci ihtimal daha iç açıcı.
Senin vücudumda bıraktığın son izler yavaş yavaş yok oluyor. Gerçi gözüm hala biraz mor ama biliyorum ki o da geçecek. Aslına bakarsan bir yanım geçmesini bir yanım geçmemesini istiyor. Bir yanım sana dair hiçbir şey kalmamasını isterken diğer yanım en ufak izin tenime kazınsın istiyor. Bir yanım seni istemiyor. Bir yanım seni deli gibi özlüyor. Anlayacağın arada kaldım. Mesela şimdi benim yanımda olsaydın bunlar olmayacaktı. O kadar çaresizim ki. Bir o kadar da zavallı. Baksana gittiğinden beri sana dair tek bir bilgi edinememişken sana mektup yazıyorum. Tanrı aşkına bu mektubu nereye göndereceğimi bile bilmiyorum. Beynim işlevini kaybetmiş durumda sadece tek bir şeye odaklıyım o da sen. Ne gülebiliyorum ne şaşırıyorum ne korkuyorum ne de heyecanlanıyorum. Hissettiğim üç duygu var. Hüzün olarak anlamlandıramayacağım kadar kasvetli bir his, özlem ve sevgi. Tek yaptığım içimde serbest kalmak için bekleyen göz yaşlarını teker teker dışarıya atmak.
Senin şu an ne yaptığın hakkında en ufak bir fikrim yok ama seni hissediyorum sevgilim. Kalbimin tam ortasında hoş bir gıdıklanma var. O sensin. Seni seviyorum...
Yazdığım mektubu çekmeceye koyup oturduğum sandalyeden kalktım. Yine aynı şey olacaktı. Bir kez daha o yanımda olmadığı için yıkıp dökecek sonra da kendimi içkiye verip sızacaktım. Serseri hayatım kaldığı yerden devam edecekti. Evet kapı çalmasaydı öyle olacaktı. Ne kadar açmak istemesem de ısrarla çalınıyordu ve bu neşeli kuş çığırtılarıyla dolu zil sesi sinirimi bozuyordu. Sinirle ayağa kalkıp kapıyı açtım.
Ne kadarda şu an en son görmek isteyeceğim bir insan..
"Ne var Joon?" Gülen suratı düştüğünde içeriye geçti.
"Hala aynısın." Gözlerimi devirip yanına oturdum.
"Beni en son bu sabah gördün. Bu kadar çabuk değişmemi bekleme." Kafamı omzuna koyup gözlerimi kapattım.
"Yah sende o yavaş yavaş düzelenlerden misin?" Oflayıp kafamı salladım. Ne kadar Joon'dan nefret ediyor gibi görünsem de onu seviyordum birincisi o benim hayatımın mucizesiyle tanışmamı sağlayan adamdı ikincisi ise 1 haftadır bir an olsun yanımdan ayrılmıyordu ve bütün kahrımı çekiyordu. Kırdığım, döktüğüm, parçaladığım ve dağıttığım her şeyi temizliyordu. Yemek yemeyeceğimi bildiği için her sabah öğle akşam gelip kendi elleriyle yemek yediriyordu. Onun kollarında ağlamama izin veriyordu. Kısacası hayatımdaki bir diğer değerli insan olmuştu.
"Yine içecek misin?" Memnun olmadığı her halinden belli olan sesiyle konuştuğunda tereddüt etsem de bu gece içmemeye karar verdim. Belki de daha çok acı çekersem bu işkence çabucak biterdi.
"İçmesek de olur hyung. Bugün çok ağladım." Kafamı omzundan kaldırıp koltuğa dayadım.
"Neden?" Omuz silkip burukça gülümsedim.
"Ona mektup yazdım. Fakat komik olan ne biliyor musun? O lanet piçin nerede olduğunu bile bilmiyorum!" Yeniden ağlamaya başlamıştım. Tabii ki şaşırmamıştım. Adını bile duysam ağlamaya başlıyordum.
"Ağlama Taehyung. Elbet geri dönecek. Kendini bu kadar üzme." Alayla gülümseyip saf acıdan başka hiçbir duygu barındırmayan gözlerimi karanlığa gömdüm.