Sinir bozucu alarmımla uyandığımda, hazırlanmak için yatağımdan kalktım.Sınıfı geçmek için essayimi teslim etmem gerekiyordu, ve eğer etmezsem tüm yıl yaptığım çalışmalar boşa gidecekti.
Siyah pantolonumu ve beyaz gömleğimi giydikten sonra kahvaltı yapmak için mutfağa geçtim. Ciddi anlamda çok açtım.
Ekmeklerimi kızarttım ve yumurtamı pişirdim. Fıstık ezmeli kızarmış ekmek ve omlet beni mutlu ederdi.
Yemeğimi olabildiğince hızlı yiyip evden çıktım. Okula geç kalmak istemiyordum ama aynı zamanda Alisha'yla karşılaşmak da istiyordum.
Ama karşılaşmadık. Okula yürüdüğüm zaman boyunca neyi yanlış yaptığımı düşünmüştüm ve hiçbir yanlış göremiyordum.
Okula vardığımda çocuklar kapıda gelmemi bekliyorlardı. Hepimiz ödevlerimizi teslim edip, sonrasında geçip geçmediğimizi belirten notları bekleyecektik.
Hep birlikte okula girip, Bay William'ı bulduk. Bizi gördüğünde gülümsemişti. Bizi seviyordu ama aynı zamanda sinir etmekten de zevk alıyordu.
İyi gününe denk gelmiş olmalıydık ki, hiçbir şey söylemeden ödevlerimizi alıp gidebileceğimizi söylemişti. Geriye sadece notları beklemek kalıyordu.
Kurtulduğumuz yükün ardından favori pizzacımıza doğru yürümeye başladık. Bu kutlanacak bir şeydi.
"Ee" dedi Nicholas "Alisha ile nasıl gidiyor?". İçime çektim dumanı üfledim. "Nasıl gitmiyor demek istedin herhalde?" dedim Nicholas'a. Çünkü gerçekten gitmiyordu.
Sigarasını ince dudaklarına götürüp "Ne oldu?" dedi Ethan. "Ona brownie yapmaya çalıştım ama ortaya yeşil bir şey çıkınca", Leo'nun kahkahaları lafımı yarıda kesti. O kadar çok gülüyordu ki, biraz sonra düşüp bayılabilirdi.
Sakinleştikten sonra konuştu, "brownieyi nasıl yeşil yapmaya başardın?". "Bilmiyorum" dedim kafasına bir şaplak atarken, "izin verirsen anlatmaya devam edeceğim." Gülmemek için yanaklarını ısırıyordu ve bu ona bir kez daha vurmama neden oldu. Yaptığım şeyin yeşile dönmesinin neyi komikti bu kadar?
"O yeşil şeyi çöpe atıp, gidip bir kutu brownie aldım ve ona götürdüm. Alıp almamak konusunda kararsızdı, sonra beni içeri davet etti. Bakışları o kadar yorgun ve ölüydü ki, bunu isteyerek yapmadığı ortadaydı. Ben de girmeyip brownieleri ona uzattım ve eve döndüm." diyip anlatmayı bitirdim.
Pizzacıya gelmiştik. İçeri girerken Jacob "Hayatımda gördüğüm en garip kız galiba." dedi Alisha için. Haklıydı, benim de hayatımda gördüğüm en garip kızdı.
Elimdeki karışık pizza diliminden bir ısırık alırken, Nicholas'ı dinliyordum. "Daha büyük düşünelim. Kızlar neleri sever?". "Balonlar" dedi Ethan. "Çikolatalı pasta" dedi Jacob. Leo kahkaha atarak "Ben de bir şey söyleyecektim ama siz çok masum yaklaşıyorsunuz olaya." dediğinde bu sefer Nicholas'tan koluna bir yumruk yemişti.
Ah, Leo ve fesat beyni.
Nicholas devam etti, "O zaman biraz balon ve pasta alıp, tekrar özür dilemeye git. Ve bu sefer içeri geçmeni teklif ederse kabul et.". Onaylar bir şekilde başımı salladım. "Bunlar tamam, ama hala ne için özür dilediğimi bilmiyoruz." dedim. Ethan konuştu, "dostum, kadınlar böyledir. Şuan sana kapıyı açtığı için eve giren bir sinek yüzünden bile özür diliyor olabilirsin." Bunun üzerine hepimiz güldük. Haklı olabilirdi, kadınları anlamak bizim için imkansızdı.
Çocuklarla vedalaşıp onlardan ayrıldım. Bu akşam için bilet almıştım, Cole'ün yanına gidiyordum. Alisha için balonları ve pastayı da alıp eve döndüm.
Yaptığımız planı bozan şey ise, Alisha'nın evde olmayışıydı.
Sırt çantamdan bir kağıt ve bir kalem çıkardıktan sonra üzerine şöyle yazdım, 'neden arkadaş olamıyoruz? -Dylan'. Ve notla birlikte balonlar ve pastayı da kapısının önüne bıraktıktan sonra çantamı hazırlamak üzere eve döndüm.
Bir yandan kıyafetlerimi hazırlıyor, bir yandan da camdan delirmiş gibi sürekli Alisha'nın gelip gelmediğini kontrol ediyordum.
Otobüsü kaçırmamak için evden çıkmam gereken saat geldiğinde, Alisha hala gelmemişti. Bunun yarattığı hayal kırıklığıyla birlikte, kapıyı kapatıp çıktım.
🍃🍃🍃
Zili çaldığımda, kapıyı Elizabeth açtı. "Hoşgeldin Dylan" diyip kollarını sıkıca boynuma sardığında, karşılık olarak ona sıkıca sarıldım. Elimde tuttuğum çiçek buketini ona verip "Bunlar senin için" dediğimde, teşekkür etmek için bana tekrar sarıldı.
Birbirimizden ayrıldığımızda, kapıya yaslanıp bizi izleyen Cole'ü gördüm. "Bakıyorum da birileri karımı çalmaya çalışıyor?" dediğinde ona sıkıca sarıldım. "Seni çok özledim kardeşim." dediğimde, "Ben de seni çok özledim." diye karşılık verdi.
Merdivenden ayak sesleri geldiğinde, hepimiz başlarımızı o yöne çevirdik. Stephan ve Isabel koşarak bana sarıldılar. "Seni tek özleyen ben değilmişim galiba." diyip güldü Cole. Çantamdan çıkardığım çikolataları çocuklara uzatıp, "Amcanız sizi ne kadar özledi biliyor musunuz?" dedim. Onları gerçekten çok seviyordum.
Çocuklar çikolataları ile uğraşırken, açık olan dış kapıdan içeri Elizabeth'in babası Paul amca girmişti. Göz yaşını silermiş gibi yapıp "Galiba beni özleyen olmadı" dediğinde, koşarak ona da sarıldım. Paul amca babam gibiydi, hatta kankababam. Onunlayken çok eğleniyordum.
Hep birlikte yediğimiz akşam yemeğinde, onlara Alisha'yı anlattım. Onlar benim ailemdi ve bilmeye herkesten çok hakları vardı.
"Basit bir ilgi diye düşünmüştüm." dedim onu anlatırken, "ama çok farklı bir şey olduğunu farkettim. Basit bir ilgiden çok farklı bir şey."
Elizabeth bile bir kadın olmasına rağmen, Alisha'ya bir anlam verememişti. Belki sevgilisi vardır, demişti ve bu sanırım olayın en mantıklı açıklamasıydı.
Bütün gece birlikte oturmuş, Elizabeth'in harika tatlılarından yemiş ve bolca sohbet etmiştik. Yeşile dönen browniemi anlattığımda herkes gülmekten kırılmıştı ve hatta Paul amcanın gözünden yaş bile gelmişti.
Elizabeth'in Cole'a yazdığı mailler sayesinde başlayan bu ilişki, kocaman bir aile olmamızla sonuçlanmıştı. Onlar benim ciddi anlamda ailemdi. Cole kadar cesaretli olup her şeyi geride bırakabilseydim, bir dakika bile düşünmeden yanlarına taşınırdım.
Kucağımda uyuyan Isabel'e baktığımda, hayatımda ne olursa olsun onlara sahip olduğum için çok şanslı olduğumu düşündüm.
Ah, Elizabeth ve Cole, sizi ne kadar da özlemişim :')