Lisa ile eve yiyecek almak için alışverişe çıkmıştık. Markette dolaşırken birbirimize son günlerde yaşadıklarımızı anlatıyorduk. Nyle ile araları bozuktu, Luke'tan uzak durmaya çalışıyordu. Kalan enerjisini de derslere veriyordu.
Ben de ona kitapçıda işe girdiğimi söylemiştim. Calum'dan bahsedip olayları daha da tuhaflaştırmak istemiyordum ama eninde sonunda öğrenecekti. Şimdi söylemem daha kârlıydı. Bu yüzden ona her şeyi anlattım; beraber işe girdiğimizi, eve dönerken birbirimize sarınmamızı, beni eve bıraktığında sarılmamızı.
"Faye, kabul etmemen bir şey değiştirmeyecek. Bu çocuk senden hoşlanıyor." Söylediği imkansız değildi ama böyle bir durumda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. "Ayrıca senin de ona boş olmadığın apaçık ortada."
"Aklım çok karışık, Lisa. Ne zaman bu konuyu düşünecek olsam içimden bir ses bana yanlış yaptığımı söylüyor."
"Bir şeyler hissetmek yanlış değil, asıl onları kabul etmemek yanlış. Hissettiklerin senin bir parçandır. Kendinden bir parçayı inkar edemezsin." Bu konu hakkında düşünmek ya da konuşmak istemiyordum. Odaklanmam gereken başka şeyler vardı. Yaklaşık bir ay sonra vizelerim başlıyordu.
"Bunları sonra konuşuruz." dedim makarna paketlerini market arabasına koyarken. Daha fazla üstünde durmadan başka bir konuya geçtiğinde arabayı sürmeye devam ettim. Alacak başka bir şey olmadığına karar verdiğimizde kasaya gittik. Tutacak miktarı karşılayamamaktan korkuyordum. Gerçi kuponlarımız vardı ama yine de kendimi rahatlatmayı başaramıyordum.
Kasaya aldıklarımızı yerleştirirken kasiyer de barkottan geçiriyordu. Kuponlar sayesinde tutar oldukça düşmüştü. Lisa parayı öderken ben de paketleme görevini üstlenmiştim. Sonunda marketten çıktığımızda soğuk hava uyuşmama neden oldu. Neyse ki market eve yakındı, bu yüzden yürüyebildiğimiz kadar hızlı bir şekilde yürüdük.
Luke henüz eve gelmediği için kapıyı anahtarla açmak zorunda kaldım. En kısa zamanda Lisa için de anahtar çıkarmalıydık. Aldıklarımızı yerleştirirken saatin neredeyse dörde geldiğini gördüm. Calum'la buluşmuş olmam gerekiyordu. Lisa'ya hızlıca durumu anlattım ve koşarak evden çıktım.
Dörde on kala buluşacak, dörtte de kitapçıda olacaktık. Telefonum titrediğinde bakıp bakmamak arasında kaldım ama nefes nefese olduğum için konuşamayacaktım. Bu nedenle zaman kaybetmek yerine hızımı arttırdım. Calum'u görünce yavaşladım. Saatimi kontrol ettiğimde yaklaşık üç dakikadır koştuğumu fark ettim, aynı zamanda beş dakikamız olduğunu da. Hızlı yürümemiz gerekiyordu.
"Özür dilerim, Calum." dedim nefes nefese bir halde. "Sorun değil. Sadece çok hızlı yürümemiz gerekiyor. Yoksa geç kalacağız."
Koşar adımlarla kitapçıya doğru yürürken aklımda Lisa'nın dedikleri vardı. Calum'un bana karşı hissettiklerini ne kadar göz ardı etmeye çalışsam da yapamıyordum, tek yapabildiğim tüm bunların kuruntu olmasını dilemekti.
Kitapçıya vardığımızda yeniden saati kontrol ettim. Tam zamanında varmıştık. Birkaç saniye nefesimizi düzenlemek için durduk ama biraz daha zaman kaybedersek geç kalacaktık. Beni kolumdan tutarak içeri çektiğinde onun da bunu farkında olduğunu anladım. Judith bizi görünce gülümseyerek yanımıza geldi.
"Tam zamanında buradasınız. İlk gün için oldukça iyi bir izlenim." Omuzlarımı düşürerek rahat bir nefes aldığımda tekrardan konuşmaya başladı. "Şimdi detayları konuşalım." Para konusunu halletmiştik, sıradaki konunun ne olduğunu düşünürken o tekrar lafı devraldı.
"Anladığım kadarıyla ikiniz de okuyorsunuz, bu yüzden sizi sabah saatlerinde işe çağırmayacağım. Dersinizi kaçta bittiğini bilmiyorum ama her gün aynı saatte bitmediğini de biliyorum. Bu yüzden bana hangi gün hangi saatte geleceğinizi söylersiniz. Ona göre ben de sizin çalışma saatlerinizi belirlerim." Nefes almak için durduğunda pazartesiden cumaya derslerimin hangi saatlerde bittiğini hatırlamaya çalıştım. "İlk hafta alışmanız için dükkanı ben kapatacağım. Daha sonra, sizden emin olduğumda bu işi size bırakacağım."