1

277 27 2
                                    

On dakika sonra elimdeki havluyla saçlarımı kurularken üzerimde sadece çamaşırlarım ve beni kapatmayacağını bildiğim halde üzerime geçirdiğim koyu renk kimonomla banyodan dışarı çıktım.

Bu ailenin içinde yerimin olması da, ailenin bayanlarından, utanmamadı. O kadar uzun zamanı birlikte, onların evlerinde geçirmiştik ki artık onlar karşısında vücudumun çıplaklığından rahatsızlık duymuyordum. Eh, onlar da aynı şekildeydi aslında.

"Amerika sana yaramış, bebeğim." dedi artık sadece tırnaklarıyla ilgilenilen Beth bana bakarak. Ona karşılık yavaşça gülümseyip omuz silktim.

Beth, kurumasını beklediği ojelerine üflerken Freya da diğer eline oje sürmeyi bitirmişti ve ablasının ona fısıldadığı bir şeye gülümsemişti. Freya her zaman içine kapalı bir kız olmuştu. Eleanor henüz ufacıkken bile bizim pijama partilerimize katılır, anlamasa bile bizi dikkatle dinlerdi. Freya da her zaman oradaydı ama aynı zamanda orada değildi.

Kimi zamanlar onda kendimi görürdüm. Henüz ortaokula gidiyorken, Beth dışında hiç arkadaşa sahip olmadığım ve Beth'in hayatıma tamamen girmesine de izin vermediğim zamanlardaki kendime. Ama ben o zaman olduğum kızdan fazlasıydım, Freya da öyle.

"Gel bakalım." dedi Beth sandalyeden kalkıp benim oturmamı işaret ederken. Yavaş adımlarla geniş ve göründüğü kadar rahat olan sandalyeye oturdum. Freya bir kurutma makinesiyle arkama geçtiğinde ona bakıp gülümsedim.

Beth kuruyan tırnaklarıyla kendine şampanya doldurup Eleanor'un yanına oturdu ve kız kardeşiyle ilgilenmeye başladı. O, düşünceli bir arkadaş olmanın yanında düşünceli bir ablaydı aynı zamanda. Ashton Irwin, onunla evlendiği için fazlasıyla şanslıydı.

Gözlerimi Freya'ya çevirip, ona İngiltere'deki hayatının ve okulunun nasıl gittiğini sordum. İki yıl önce, üniversite kabul mektupları geldiğinde Freya'yı ilk defa fazlasıyla güleryüzü gördüğüm sayılı günlerdendi. Yıllardır hayalini kurduğu gibi Oxford Hukuk Fakültesine kabul edilmişti. Ailesi için en büyük gurur kaynaklarındandı.

Bana ilk günkü gibi heyecanla Oxford'dan, okuldan ve tiyatro kulübündeki arkadaşlarından bahsetti. Bende, onun sorusu üzerine, bu yıl mezun olacağım okulumdan, Boston'dan ve geçen yaz yaptığım stajdan bahsettim.

Saçım üzerine fazla uğraşmasını istemediğim için çabuk bitmişti bu yüzden yanımızdaki Sara'yı kovup, makyajımı da o devralmıştı. Uzun süre sessizliğimizi basit bir soruyla sordu. "Tyler da geliyor mu?"

Freya'nın henüz küçük bir kızken bile erkek kardeşime vurgun olduğunu biliyordum. Küçük bir çocukken kardeşim de Freya'ya vurgundu. Ama yıllar geçtikçe, ergenliğin basamaklarını tırmandıkça, Tyler Freya'ya olan sevgisini unutmuştu. Ama biliyordum ki, içinde bir yerlerde hala Freya'ya karşı o saf, katıksız sevgiyi duyuyordu. Freya'nın hiç vazgeçmediği sevgiyi.

"Finalleri varmış. Noel'e kadar derslerden kafasını kaldıramayacak gibi." dedim onun yüzünü inceleyerek. Kaşları ufak bir şaşkınlıkla bir anlığına kalktı ama sonra tekrar hiçbir duygunun okunamadığı bir yüze döndü.

Makyajımın geri kalanı boyunca sessiz kaldık. Sonunda Freya fırçaları kaplarına koyup, eşyaları büyük makyaj çantasına yerleştirmeye başlarken aynadaki yansımama baktım.

Siyah saçlarım dalgalar halinde omuzlarıma ve sırtıma dökülüyordu. Yüzümden alınan saçlar beni ufak bir kız çocuğu göstermekten tamamen uzaktı. Makyajım o kadar belli belirsizdi ki, rujumu yüzünün her yerine bulaştırarak Freya'yı öpmek istedim.

"Çok teşekkür ederim, tatlım." dedim elinin tutup okşayarak. "Seninkileri de benim yapmamı isyer misin?"

Makyaj çantasının ağzını kapattıktan sonra bana dönüp kocaman bir gülümseme bahşetti. "Sen ablamla ilgilen. Sara ile ben, birbirimizi hallederiz." deyip benim yaptığım gibi yumuşakça elimi okşadı. Sonra da eşyaları toplayıp Sara ile birlikte odadan çıktı.

Someone to Love | chHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin