17.Bölüm

89 3 3
                                    

Sabah beni uyandıran son zamanlarda genellikle olduğu gibi Anıl oldu. Ama bu sefer normal bir şekilde yaptı. Yanıma oturup "Aybüke hadi artık uyan. Abin gidecek." dedi. Çok yüksek sesle söylememesine rağmen duyup uyandım. Zaten tam uyuyamamıştım. Abimi izledim tüm gece.

Kalktım. Banyoya gidip üzerimi değiştirdim. Anıl odamı karıştırıyordu. Umursamadım. Benim geldiğimi fark edince durdu. Yanıma geldi. "Hadi salona. Abin seni bekliyor." beraber salona gittik.

Abim valizini hazırlamış salonda öylece oturuyordu. Yanına gittim. Beni görünce ayağa kalktı. Önünde durdum. Yüzüne ifadesizce bakıyordum. Daha iki dakika geçmeden ağlamaya başladım. Boynuna sarıldım. "Senin acı çekmene dayanamıyorum. Seni çok seviyorum. Çok özleyeceğim. Sen üzülme. Ben burda tek değilim. İkinci ailem yanımda."

Daha sıkı sarıldı. "Ben de seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma!" yanaklarımdan öptü. "Siz havaalanına gelmiyorsunuz. Israr istemiyorum." birkaç kere ofladım ama nafile. Valizini aldı. Kapının önüne koydu. Son kez sarıldık ve gitti. Camdan el salladım. Taksiye bindi. El salladı. Taksi gitti. Öylece bakakaldım.

Anıl yanıma geldi. Arkamdan sarıldı. Sessizce ağlıyordum. Gözümden yaşlar usul usul akıyordu. Beş dakika öylece durduk. "Okula gidelim." sesim biraz kötü çıkmıştı. Her zaman ki gibi. Bu aralar sesim hep kötü çıkıyor zaten.

Odama gidip üzerimi değiştirdim. Sonra beraber çıktık. Anıllara gittik. Onun da ailesi bir iki ay gelmeyecekmiş ama o zaten normalde de pek görüşmediği için sıkıntı etmiyor.

Ben araba da bekledim. Anıl üzerini değişti, geldi. Okula gittik. Emre hariç diğerleri gelmişti. Sınıfa tam girerken biri Anıl'ın yüzünde su patlattı. Had bilin bakalım. Kim olabilir? Tabi ki de Emre. Dün abim gideceğini söylediğinden beri ilk defa gülmüştüm. Bayağı kahkahalarım koridoru inletiyordu. Aynı şekilde herkesin Anıl hariç tabi.

"Siktim seni çocuk!" üff ben bile korktum bu bağırıştan. "İki orta bi sade hadi baba müsaade." deyip koşmaya başladı Emre. Anıl tam peşinden koşmaya hazırlanıyordu ki önünde durdum. "Dünden beri ilk defa bu kadar güldüm ve bu Emre sayesinde oldu. Ona bir şey yapmana izin veremem."

"Sırf senin hatırın için. Yüzün hep gülsün diye." geçti yerine oturdu. Bende yanına. Ders çok sıkıcı geçti.
Emre derse gelmedi. Bizimkilerin de birazı uyudu, birazı telefon oynadı. Anıl sıraya başını koyup uyudu. Bende onun üzerine başımı yaslayıp uyudum.

Gün çok sıkıcı geçiyordu ve öğle arasından sonraki ders İngilizce idi. İngilizcecimiz kaçık biri olduğu için dersi hiç sevmiyoruz. Öğle arasında kantinde oturuyorduk. Emre, Anıl ile uğraşıyordu. Berk onları ayırmaya çalışıyordu. Ben de Can ve Ali'ye manita ayarlıyordum. Masalardaki kızları kesiyorduk. Tabi ben hepsine kulp buluyordum.

Bacakları çok kalın, göbekli, tiki, keke, burnu kafa dağında, havalı olduğunu sanan ezik, hava atmaya çalışan mal, saçı mavi, gözü bok rengi, çok makyajlı, eteği çok kısa, tişörtü çok dekolteli, çok kırıtıyor, yollu, süslü, kokona, zengin tikisi...

İllallah geldi Can ve Ali'ye. En sonunda iki tane kızı işletelim dedik.
Yan masadaki yollu kızların yanına gidip oturduk. "Selam kızlar" dedik aynı anda. Onlar da Can ve Ali'nin içine düşerken "Selam!" dedi.

Ben Can ve Ali'nin ortasında oturuyordum. Kızlar bizimkilere yanaştı sandalyeleriyle. Eteklerini yukarı çekiştirdi. Allahım ben böyle kur görmedim. Kur değil yaşamak bildiğin. "Sizin gibi yollu kızlar ay pardon güzel dicektim. Güzel kızlar niye tek oturuyor?" üff Can çok pis laf koydu. Kızlar ağız burun kıvırdı.

Biraz oturduk. Öyle mal mal sohbet ettik. Bizimkiler iyice kaptırmaya başladı kendini baktım elleri kızların bacaklara falan gidiyor. Dürtükledim. "Ne diye geldik, ne yapıyonuz?"

Sen Benim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin