Sirius Black, Grimmuld Meydanı 12 Numara'ya cisimlendiğinde gece yarısı çoktan olmuştu. Remus'un kolunu bırakarak geri çekildi. Azkaban'dan sonra insanlarla yakın durmak onu tedirgin ediyordu.
Eve bakarken düşüncelerini tek bir doğrultuda tuttu. Odama çıkacağım, eğer hala duruyorsa birkaç parça kıyafet ve eşya alacağım. Şansım varsa Harry için Lily ve James'a ait bir şeyler bulabilirim. Ve tabii para edecek birkaç parça eşya.
Asil ve Soylu Black Ailesi sağolsun, evden kaçtığı günden beri beş parasızdı. Mirastan men edileceğinin elbette farkındaydı, ancak para için bu eve gelebileceğini hiç düşünmemişti.
"Sence şansımız var mı?" diye sordu Remus, arkadaşının çökmüş yüzüne bakarak.
Sirius ışığı sönmüş gözleriyle bir süre daha eve bakmaya devam etti. Ardından kullanılmamaktan dolayı çatlayan sesiyle yanıtladı. "Deneyeceğiz."
Birlikte kapının önüne geldiklerinde, Remus asasını ona uzattı. "Sen dene. Asil ve soylu biri olarak muhtemelen büyüler seni daha çabuk kabul edecektir. Vakit kaybetmeyelim."
Ailesi ve onların lanet saf kan takıntısı. Remus muhtemelen haklıydı. Bir melezin eve girmeye çalıştığını bilse annesinin ne yapacağını hayal ederek asayı aldı. Eskiden olsa bu düşünce onu güldürürdü. Şimdi ise sadece tanıdık geliyordu. Tanıdık ve bilindik. Aksi beklenilemez...
Asasını kaldırmasıyla duraksaması bir oldu.
"O kadar mı umutsuz?" dedi Remus yanlış anlayarak. "Büyüler çok mu güçlü?"
"Hayır... Ev zaten beni kabul ediyor."
Remus kaşlarını kaldırarak ona baktığında ondan daha az şaşırmayan Sirius bilmediğini belirtircesine tek omzunu silkti.
"Annenin son zamanlarında sana sevgi beslediğini mi söylüyorsun?"
Sirius güldü ve bu boğazını acıttı. Bir deri bir kemik olan yüzü daha çok iskelet gibi duruyordu şimdi. "Belki de öldükten sonra akrabalarımız için Black kanına sahip herkese açılması için mühürlenmiştir? Bilmiyorum. Belki de benim buraya geri döneceğimi hiç düşünmemişti. Ben de düşünmemiştim."
"Öyleyse ben kendimi riske atmayayım." diye mırıldandı Remus. "Sen gir, ben koruma büyülerini kırmaya çalışacağım. Black olmamak bir yana bir insan-"
"James girebilirdi," dedi Sirius onun lafını keserek. Kimin daha az insan olduğunu tartışacak durumda değildi ve Remus o cümleyi tamamladığında cevap vermemek zor olacaktı. "Resmi olarak Black ailesinin varisiyken ona izin vermiştim. Bir Paskalya Tatili'nde. Bir de saf kandı, tabii."
Remus cevap vermediğinde kapıyı basit bir büyüyle açtı ve içeri girdi. Holde yürürken kapı arkasından yavaşça kapandı. Remus'un yaptığı ilk karşı büyüyü evle birlikte Sirius da hissederken ilerlemeye devam etti. Bir şekilde, evle hala bağı vardı. Nedenini anlamasa da. Ve buna sevineceği aklına bile gelmezdi.
Etrafa göz attı. Her yer karanlık olsa da Sirius 12 yıl boyunca karanlığa oldukça alışmıştı. Onunla işbirliği yapmaya da. Bu yüzden duvarlardaki resimler kadar, onların hatırlattıkları anılardan da nefret etti.
Örneğin, su an baktığı mutfaktan da nefret etti, beraber yapmak zorunda oldukları kahvaltılardan nefret ettiği kadar. Ve oraya bakmadan geçmek istiyordu Black ailesinin son üyesi. Remus ilk büyüyü başarıylakırarken - Sirius bunu da hissetmişti- toz ve kir içindeki odaya göz attı. Mutfak sandalyelerinin yarısı çürümüştü. Regulus'un her zaman oturduğu sandalye hariç, hepsi özen gösterilmiş bir düzenle masaya yerleştirilmişti. Belki de Walburga Black onurlu bir şekilde Karanlık Lord'ları uğruna ölen Regulus'un sandalyesini, oğlunun son oturduğu günden beri yerinden hiç oynatmamıştı. Ne büyük sevgiydi ama. Onun yerine kendisi ölmek de istemiş miydi? Muhtemelen. Oğlu olduğu için mi? Karanlık Lord'un uğrunda ölmek istediği için mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What Was Right Is Wrong
FanfictionSirius Black kardeşleri hakkında hep yanılmıştı. James'in güvende olacağını düşündü, yanıldı. Remus'un ihanet edebileceğini düşündü, yanıldı. Peter'ın güvenilir olduğunu düşündü, yanıldı. Ve Regulus...