Yalancı Veda

42 5 11
                                    

Baybars'ın alevler saçan,zelzelelere gebe keskin bakışları gözlerimden bir saniye olsun ayrılmıyordu.Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.Kalbim sanki onun duymasını ister gibi gümbür gümbür atıyordu.Kaburgalarıma vuruş şiddetini her zerremde hissediyordum.Bir yandan onu iradem altına alıp susturmak,bir yandan da aklımdan neler yapabileceğini geçirmemeye çalışmak çok zordu.Baybars bana bir adım daha attı ve "Sınırları zorlama.Benim sabrım sonsuz değil." diye mırıldandı.Bu öyle bir mırıltıydı ki;aynı zamanda 'Ayağını denk al.' diyordu,'Canını yakarım.' diyordu.Diyordu demesine de bilmiyordu ki benim canım zaten yanıyordu.Ben babasının önünde hıçkıra hıçkıra ağlayıp sonra o göz yaşlarını yine kendi ellerimle silen bir insandım.Benim canımı daha fazla yakamazdı.Çünkü ben kendi canımı acımadan çarmıha germiştim.Yalan yok!Çivilerin yerleri sızlamıyor değil.Ama bilerek sarmıyorum.Eğer o da,o yaraları sarmak yerine tuz basacaksa,varsın bassın.Bir de o yaksın canımı.Mazoşistden beterdim zaten.Aşkım canıı yaksa hiç gamlanır mıyım?Eğer göz yaşlarımı silecekse istediği kadar yakabilir.

Baybars'ın bakışları değişmezken sessizce "Ben sabrının değil,sevginin sonsuzluğunda kaybolmak isterim." diye mırıldandım.Duyduğunu biliyordum.Değişen bakışları da bunun kanıtıydı.Bir anda bakışları yumuşar gibi oldu.Sanki içindeki sevgiyi göstermeye çalışır gibi,sanki 'sana olan sevgimin yanında sonsuzluk;okyanusun yanında küçük bir damla su kalır.' der gibi.Bunlar aslında benim söylemek istediklerimdi elbette.Ama onun kısacık değişen bakışalarında da görmüştüm ve hissetmiştim ruhumun en derinlerinde.Gel gör ki yalnızca bir saniye sürmüş bakışları yeniden hırçınlaşmıştı.Kendi içindeki kavganın dışa vuran yakamozları gibiydi gözleri.Parlak ama karanlık,koyu,tekinsiz bir suda gece yakamozu.Yakamoz gözlü süvari var mıydı hiç tarihte?Olmalıydı.Ya da vazgeçtim.Onun bir eşi benzeri yoktu zaten.Yakamozlar da süvari de benimdi.Yalnızca benim.

Yakamozlar yine keskinleşti.Bıçak gibi,taş gibi,ateş gibi,duman gibi acıtıyordu genzimi,canımı yakıyordu.Ama belki de o böyle seviyordu.Acıtarak,kanatarak,ağlatarak,vurarak,kırarak.Bana vurduğunu düşündüm bir an.Canım çekilir gibi oldu.Babamdan ve o sahildeki çocuktan başka kimse bana el kaldırmamıştı.O ikisinin de cezasını yine Baybars vermişti.Kendisi bana öyle bir şey yapsa kimden soracaktı hesabını?Kendini cezalandırır mıydı?Ne yaparak?Benden uzaklaşarak mı?Yoksa o bankta beni hırpaladığı için miydi bu gidişi?Kendini mi cezalandırıyordu?Kafama şuan da oturan lobun ağırlığıyla sarsıldım.Yoksa gerçekten kendini bensizlikle mi cezalandıracaktı?Ama burada benim suçum neydi ki?Onsuzluk da benim cezam mıydı?Belki de onu araştırdığım için beni de cezalandırıyordu?Başka bir açıklama yoktu.Beni ve kendini acımasızca sürgün ediyordu.

Esen hafif rüzgarla titredim."Neyin bedeli bu?" diye fısıldadım kendime mani olmayarak.İradem yine ellerimden kayıp gidiyordu sanki.Deliliğin kıyısında sessiz sessiz dolaşıyordum.Baybars üzerindeki hırkaya kısa bir bakış atıp "Burası çok göz önünde.Arabaya gidelim." diyerek yanımdan geçerken bileğimi kavrayıp kendisiyle beraber sürükledi.Nefeslerim boğazımı yakıyordu sanki.Kendimi hiç 'bir şey' gibi hissettmemiştim ama hayatımda hiç bu kadar 'hiç' de hissetmemiştim.Üstelik daha gitmemişti bile.Yanımdayken böyleyse daha sonra hangi közde kavrulacaktım Allah bilir.Hangi ateşlerde yanıp,hangi kutupta üşüyecek?Hangi ormanın hazan yağmurları hicran yaramı ıslatıp,sızlatacaktı?Nasıl birisi olacaktım?Sevgiye olan inancım ve umutlarım çoktan saklanmıştı bile.Gün ışığı yoktu artık.Nasıl büyütecektim ki o çiçekleri?

Ben bir otomobil beklerken Baybars beni bir okul servisinin yanına çekmişti.Bu servis çok amerikanvâri bir araçtı.Hatta şu filmlerde,kliplerde görüp özendiğimiz türden bir servis.Kapı birden açıldı ve şoför koltuğunda oturan Emir çarpık bir gülüşle "Nerede kaldınız ya?Bir daha ki sefere bu kadar beklemem otobüsle gelmek zorunda kalırsınız." diye yalandan payladı bizi.Baybars,Emir'in yanından geçerken susması gerektiğini söyleyen bir bakışla baktı.Emir,emre tam itaatle servisin kapısını kapattı ve yavaşça çok da kullanılmayan dolambaçlı çıkışa doğru yöneldi.İnsanların hayret ve hayranlıkla araca baktığını görebiliyordum.Baybars ortalarda bir yere çökerken bileğimi bıraktı.Bu kendimi birkaç saniye boşlukta hissetmeme neden oldu.Bu ne demekti?Nereye istersen git mi?Ya da benim yanıma oturma mı?Yoksa sadece otur mu?Bir anda onun peşine çok takıldığımı fark ettim.Onu araştırmıştım ve hatta Emir'e saçma sapan planlarla sorguya çekmiş sayılırım.Sanki sapıkmışım gibi hissettim.Bu his beni çok rahatsız etti.O kadar rahatsız etti ki bunun verdiği rahatsızlıkla onun hemen çaprazındaki koltukların pencere kenarına oturdum.Zırt pırt ona dönüp bakmamak için ön tarafa oturmuştum.Bana bakıp bakmadığını göremiyordum.Zaten bu daha iyiydi.Böylece kafamı toparlayabilirdim.Düşünmem gereken o kadar şey vardı ki.Sanırım bu yolculuk süresi yeterli gelmeyecekti.

BEYAZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin