|Beş|

10.5K 264 6
                                    

Düzenlenmiştir.

"Ez wek dina heztedikim, jinamın"

(Seni deliler gibi seviyorum, kadınım) 

Bedirxan kırmızı olmuş dudağını silerken gayet mutluydu. Mizgin'in kaynanası içeri girmiş ve artık dışarı çıkmalarını söylemişti.

Nikah masasına oturduğumda gözüm Behran'ı aradı. Ön sıralarda oturuyordu. Bir an göz göze geldik.

"Adınız Soyadınız?" işte oluyordu.
"Mizgin Asken"                                                                                      "Adınız Soyadınız?"  "Bedirxan Rişvanoğlu                                                                         " Siz sayın Mizgin Asken, yanınızda oturan sayın Bedirxan Rişvanoğlu'nu hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, özgür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?" 

Önce Behran'a baktım gözleri hayır der gibiydi fakat o beni zaten terk etmişti.                         Sonra ağabeyime baktım Dilokla el ele tutuşmuş ağzımdan çıkacak lafı bekliyorlardı.   
" Evet kabul ediyorum". bir alkış tufanı..                                                                                                                                 

"Siz sayın Bedirxan Rişvanoğlu, yanınızda oturan sayın Mizgin Asken'i hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, özgür iradenizle eş olarak kabul ediyor musunuz?"                                         
" Son nefesime kadar evet".

"O zaman bende sizi karı koca ilan ediyorum, gelini öpebilirsiniz"      
Dudaklarını alnıma bastırmıştı. Sonrada nikah cüzdanımı almıştım.

İlk dans için müzik çalmaya başlamıştı. Bedirxan beni kaldırmıştı bile. Düşündüğüm tek şey ayakkabılarımın beni rahatsız etmesiydi.

" Bundan böyle tu malemini, Zeramın" (sen evimsin)

Takı merasimi başlamıştı, Allahtan  oturuyordum çünkü sıranın sonunu göremiyordum.

Önce Bedirxan'ın anne ve babası geldi. Babası Bedirxan'a sayamadığım kadar para ve tam altın, kaynanam ise kollarıma dokuzar tane bileziği geçirmişti. Behran ağabeyine sarılıp

"Allah mesut etsin Bedirxan" derken beşi biryerdeyi takmıştı bana.                                                                                           Takılan tüm takıları kaynanama vermiştim, fakat on sekiz bileziğimi verememiştim.  Halaylar, zılgıtlar başlamıştı. Herkes deli gibi tepiniyordu. Hiç durur muyum topuklularımı bırakıp Bedirxan'ın yanına girmiştim. Herkes hep bir ağızdan
"Oooo gelin ağamız halay başı" diye bağırıyordu.

Saatlerce oynamıştım ve artık yürüyecek takatim kalmamıştı . Davetliler dağılmış, sadece aileler kalmıştı. Bedirxan elimi tutmuş, beraber ailemi gönderiyorduk.

"Kızım ben yarın İstanbul'a geri dönüyorum. Gözüm arkada kalmayacak, çünkü artık başında Bedirxan var. Artık çocuk değilsin kızım, karılık görevlerini yap, kocanı ihmal etme"

hıçkırıklarımı tutamıyordum, yalnızdım işte. Annem Bedirxan'a dönüp
"Kızım sana emanettir zava  (damat). Onu koruyup kolla, gözüm arkada değildir bilesin. Bu arada Mizgin gece deli yatar üstünü açar, sana zahmet üstünü ört olur mu?".
Artık bitmiştim, ağlamalarımı durduramıyordum.

"Kızın bana emanettir, anne. Onun üstünü örtmek zahmet değil, görevimdir sende bunu bilesin"
Islak kirpiklerimin ardından Bedirxan'a minnetle baktım.

Kaynanam beni yatak odasına çıkartıyordu. Odaya girdiğimde şaşırdım, çok geniş bir odaydı. Yatakların her iki ucunda da birer komidin, bir makyaj masası, bir koltuk ve devasa bir gömmeli dolap vardı.

"Gelinim"
demesiyle odayı incelemeyi bırakıp yatağa, kaynanamın yanına oturmuştum.
"Şimdi söyleyeceklerimi lütfen kesme güzel kızım, annen anlattı mı bilmiyorum lakin burada bunu anlatma görevi bana düşer"

Keşke dedim keşke annemin anlatmasına izin verseydim. "


Tam beş dakika sonra odanın kapısı açıldı.  Bedirxan'ın arkadaşları olarak düşündüğüm kişiler sırtına vurup,
"Beline kuvvet aslanım" diyorlardı. Sanki daha da fazla utanabilirmişim gibi utandım. Bedirxan önümde diz çökerek duvağımı kaldırdı. Kızarmış yanaklarıma bakarak güldü.

"Ez wek dina heztedikim, jinamın" (Seni deliler gibi seviyorum, kadınım)                                      

Kınalı avuçlarımı öperek beni ayağa kaldırdı. Sırtımı göğsüne yasladı.
"Bunlar nasıl açılacak zeramın"
beni kendine çevirip Dudaklarıma yapıştı. Dudaklarımı araladım ve öpmesine izin verdim, dilini ağzıma soktuğunda istemsizce inledim. Ceketini koltuğa koydu, saçlarımı önüme atıp ipleri açmaya başladı.  "Bir iki üç.. kırk kırk bir"
Beni kendine döndürdü, gelinliği omuzlarımdan aşağı itti. Çok utanıyordum, göğüslerim açıktaydı.

Vücudumu görünce derin bir iç geçirdi. Kendi düğmesini açmaya çalışırken onu durdurdum. Kaynanamın söylediğini yapıyordum
"Ne oldu zeramın?".
"Ben açmak istiyorum" 

Düğmelerini teker teker açtım ve çıkardım. Kasları ortaya çıkmıştı. Önünde eğilip kemerini açmaya başladım. Elim yanlışlıkla orasına deydi, ve taş gibiydi. Korkuyordum, Bedirxan ellerimden tutup kaldırdı ve kendi devam etti. Sadece boxerıyla kalmıştı. Geceliğimin ince askılarını indirirken
"Utanma benden" dedi. Yatağa yatırdı üstüme abanıp, göğüslerimi ellemeye başladı. Göğüs uçlarımda ıslaklık hissetmemle onları emdiğini gördüm, kıvranmaya başlamıştım. Son olarak da altımı çıkardı, biraz geriledi ve bana baktı. Yüksek sesle inleyip boxerını attı. Korkum kat ve kat büyüyordu

Bacaklarımı açıp bakınca, bacaklarımı kapatmaya yeltendim fakat sertçe kafasını gömdü. Bağırıyordum. Birden içime girdi. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum dudaklarıma kapandı ve bağırışlarımı önledi. Hızlanmıştı, ve onun inlemesi benimkilere karışmıştı. Üç saat sürdüğüne yemin edebilirdim. Sonunda çıkıp yanıma yattığında, beyaz ince örtüyü üzerimize çekti.

ZERAMINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin