Küçük bir umut ışığı tünelin sonunda parlıyor...
****
Bir çocuğa bakmak düşündüğünüzden daha zor. Ama sonunda alıştım.
Teddy, Destin'i sevmişti, bu da işleri daha da kolaylaştırıyordu.
Annem, ben ve Destin'in onunla oynayışımızı izliyordu neredeyse hergün. Sanırım bebek bakmayı özlemişti.
Bu beni rahatsız etmiyordu.
Bazen, Teddy sadece bana kalıyordu. Çok tatlı bir çocuk gerçekten. Gerçi çok da dağınık. Ama benim kadar dağınık değil, yani bu bir bonus.
Benim gözetimimde büyümüştü. Birçok şey öğrenmişti. Yürümeyi, konuşmayı...
Bir süre sonra kendimi hazır hissetmiştim. Tekrar Holyhead Harpies ile görüştüm. Kovalayıcı olarak oynuyordum. Ben olmayınca Destin'i almışlardı takıma. Ama o değil, başka birini çıkarmak zorunda kalmışlardı. Destin çok iyi bir oyuncuydu. Aynı yerde, aynı işi yapmak bize çok iyi geliyordu.
Teddy beni rahatlatabiliyordu, yani eskisi kadar sakar değildim Quidditch'te.
Muggle'ların televizyon dedikleri şeyden aldık. Teddy, ben ve Destin saatlerce onun başında oturup çizgi filmler izliyorduk.
Bir gün Destin mutfakta yemek yaparken -bunda berbat. Tabii tatlıları saymazsak- yine favorim olanı izliyordum. Oradaki bir espiriye koca bir kahkahayla karşılık verdiğim sırada Teddy gelip kucağıma oturdu.
Elinde bir fotoğraf tutuyordu. O fotoğrafı. Aynı fotoğraftan onlarcası olduğu için merak etmiş olmalıydı...
Yavaşça bana gösterdi. "Gini, bu tim?"
Harry'yi işaret ettiğinde kalbim bir atış kaçırdı. Bunun olmaması gerekiyordu. Vaftiz babasını tanıması gerekiyordu...
Ama bunları anlatmanın sırası değildi. Henüz anlayamazdı.
"Onun adı Harry, Teddy." dedi, en başından beri arkamızda duran Destin.
"Senin burada ne işin var! Yemeyi yakacaksın şimdi!" dedim, hışımla arkamı dönerek.
Bana anlayışla baktı. "Elimdeki tabakları göremeyecek kadar duygusalsın şu an Gin. Ve... O kadar da kötü değilim!"
Elindeki tabakları biraz yukarı kaldırdıktan sonra kaşlarını çattı. Tabakları masaya koydu. Yanıma kurulup tabağını kucağına aldı. Çizgi filmi izlerken bir çatal spagetti yedi ve bana farkettirmemeye çalışarak yüzünü buruşturdu.
"Evet kötüsün ve bunu sen de biliyorsun."
"O zaman sen yapsana!Molly Weasley'nin kızı!" 'Kızı' derken vurgu yapıp gözlerini büyüttü meydan okurcasına.
Şaşkınca nefes aldım. Ona, bana hakaret etmişcesine bakıyordum. "En sevdiğim çizgi film oynuyor ve sen benden kalkıp yemek yapmamı mı istiyorsun? Nasıl bir arkadaş-"
"Hery!" diye ciyakladı Teddy.
Üzerindeki yaşlıarın donmuş olduğu gözlerimi ona çevirdim.
"Hery!"
Daha sonra saçlarını tıpatıp onunkiler gibi kuzguni siyah ve karışık hale getirdi. Zümrüt yeşili gözlerle bana baktı.
Bir Destin'e bir Teddy'ye baktım şaşkın gözlerle. Sanki karşımda bebek bir Harry duruyordu. Gözlüksüz ve yara izi olmadan...
Kendime hakim olamadan ellerimi saçlarından geçirdim. Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Oh, Merlin! Bunu yapmayı o kadar çok özlemişim ki...
Neler olduğunu anlayamadan ağlamaya başladım. Onu iyice kucağıma çekip, kafamı omzuna gömdüm. Destin yavaşça yanıma kaydı. Kolu ile sırtımı kavradı.
Ama fazla ağlayamadım. Çünkü Teddy de şiddetlice ağlamaya başlamıştı. Onu sakinleştirmek için ayağı kalktım. Destin ise yemeğini yemeye devam etti bize bakarak. Gözleri yaşlıydı...
O anda ne oldu tahmin edemezsiniz. Sıkı durun... Destin'in elindeki tabak da dahil tüm tabaklar patlayıp kırıldı!
Saçlarına kadar spagetti olan Destin ve ben şaşkınca bakıştık. Teddy'nin susması ile birlikte ikimiz de çığlık attık. Hemen onun yanına, koltuğa fırladım. Teddy'yi yere indirdim. Destin ile el ele tutuşup koltuğun üstünde çığlıklar atarak zıplamaya başladık. İçimiz sevinç dolmuştu. Öyle ki şu an spagetti maskotu gibi görünmeyi bile umursamıyordu.
Teddy az önce ilk büyüsünü yapmıştı...
Doğrusu çok mutlu ve ya sinirli bir anında olacağını düşünmüştük. Ama şu an tek düşünebildiğimiz bu ilkiydi.
Az önce ne kadar üzgün olduğunu tahmin etmek aklımıza gelmemişti...
Onu öpücüklere boğup durduk. Yemek yemeyi umursamadan -benim için bir kaçış olmuştu- ya da çizgi filmi bitirmeyi bile umursamadan Kovuk'a koştuk.
Cidden koştuk. O heyecanla, cisimlenmek aklımıza gelmedi. Teddy için ne kadar güvenilir olduğunu bilmiyorduk zaten. Tekrar eve koşup şömineden gittik.
İlk büyüsüne bu kadar sevinmişken, Hogwarts'a giderken ne kadar çok ağladığımızı tahmin etmişsinizdir.
Kendi çocuklarım olmasa bile kendimi anne gibi hissediyorum.
Ondan ayrılmak çok zor olmuştu. Giderken bile Harry gibi saçlar ve gözler ile gitmişti.
Bu tipi seviyordu. Ama anne ve babasını, Hogwarts Savaşı'nı, Harry'yi ve diğerlerini anlayınca daha çok bu halde dolaşmaya başlamıştı.
Andromeda'nın vasiyetini yerine getirmiş gibi hissediyorum kendimi. Destin, Teddy ve ben bir aile olmuştuk.
O olmasa bile...
Bunca yıl geçti ve hala yokluğuna alışamadım. Sanırım asla alışamayacağım.
O benim diğer yarımdı. Giderken onu da aldı benden...
Ama hayat devam ediyor...
****
Hayat bazıları için çok hızlı geçip bitiyor.
Bazıları ise onlar yerine daha çok yaşıyor...
- - -
P.S: Son bir bölüm kaldı... Belki sonra bir Epilog yazabilirim ama...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| In The End || Ginny Weasley (Türkçe)
FanfictionHe won't come back. But why would it mean he's not here? "Nobody's gonna hold my hand, Hold me close, Whisper comforting words, Stay beside me, Support me with everything they have, Hug me tightly, Caress my hair softly, Look at me with those warm...