Gözleri gözlerime kenetlenirken dudaklarıma istemsiz bir gülümseme yayılmıştı. Gülüşüm ona da bulaşırken tarif edemediğim o mükemmel sesini duydum. "Josh'ın serumuna kusmaktan vazgeçtim" Söylediği şey beni kahkahalara boğarken oda gülmeye başlamıştı. Bir süre sonra ikimizin de gülmesi durmuş öylece birbirimize bakar olmuştuk. Ela gözleri, ıslanan saçları, kirpiklerine gelip elmacık kemiklerine düşen yağmur damlaları ile dünyanın en güzel tablosunu oluşturuyordu, bana. Elleri yanaklarımdayken bir eliyle yüzüme yapışan saçımı düzeltti. Parmakları oldukça yavaş bir şekilde saçımdan aşağı kayarken o saçlarıma bakıyor, ben ona bakıyordum.
"Saçlarının sonuna geldiğimde hep mutsuz olmuşumdur" Bu ani ve garip cümlesine karşılık şaşırmıştım. Bunu beklemiyordum. "Neden?" Sorulabilecek en mantıklı soruyu sordum beni tebrik edin!
Gözleri hala saçlarımdayken konuşmaya başladı. "Ellerimden kayıp gidiyorlar ve ben başa dönmek zorunda kalıyorum. Senin gibi, ellerimden kayıp gidiyorsun ve ben başa dönmek zorunda kalıyorum. Önce duygusuz ve daha sonra yoğun duygularla baş başa kalıyorum"
"Başa dönmekten korkuyorum artık" Diye mırıldanırken başımı aşağı eğdiğim için parmakları arasında zar zor tuttuğu saçım ellerinden kayarak yanağıma değdi. Elleri tekrar yanaklarımı kavradıktan sonra başımı kaldırarak gözlerini gözlerime kenetledi. "Bir daha başa dönmeyeceğiz Allison" İsmimi onun sesinden duyduğumda daha bir güzel oluyordu. Sanki dünyanın en güzel ismine sahipmişim gibi hissettiriyordu. Şarkı söylerken ki gibi büyük bir ahenkle söylüyordu ismimi ve bu kesinlikle dünyada eşi benzeri olmayan bir duyguydu. Söylediği cümlelerde kullandığı tını ise her seferinde daha ağır gelen yaraları örtüyordu yavaş yavaş.
"Gidelim mi artık?"
"Gidelim güzelim"
-Liam Payne-
-Altın Konsey Çıkışı- (Multideki şarkı ile okuyabilirsiniz, One Direction - Drag Me Down)
Köprünün üzerinde, ellerim kumaş pantolonumun cebinde yürüyordum öylece. Tyler'ın evimize girmiş, bizi tanımış ve Allison'u kendine inandırmış olması üzerine birde Prison'un başı çıkması bizim için büyük bir şoktu. Allison Tad'i kaybettikten sonra onun yerini doldurmaya çalışıyordu ve Tyler'ın onun oğlu olması zaaf meselesi olmuş, Tyler'a inanmasına neden olmuştu. İnanmak için bahaneler aramıştı kendisine. Sorgulamadığına bile emindim çünkü Tyler'a bakarken Tad'i gördüğünü kendisi söylemişti. Cidden babasına çok benziyordu şerefsiz, fiziki olarak.
Köprü bu gece oldukça boştu. Gecenin 4'ü olması buna bir neden olabilirdi tabi. İlerideki siyahlara bürünmüş beden dikkatimi çekince olduğum yerde durup onu izlemeye başladım. Kız mı erkek mi bu mesafeden çözemiyordum. Siyah hırkasının kapşonlusunu kafasına çekmişti. Elleri cebindeydi ve köprü iplerinin diğer tarafına geçmişti. Kaşlarım bulunduğu yer nedeniyle çatılırken yaklaşmaya başladım. Adımlarım hızlıydı çünkü o tarafa geçen bir insanın tek amacı, intihar olurdu. Çıplak kaldırıp boşluğa uzatması ise koşmama neden olmuştu. Atlamadan ona yetişince telaşla başını bana çevirdiğini gördüm ama suratına dikkat etmeden beline ellerimi dolayıp onu bulunduğum güvenli tarafa çektim.
Çığlığını duyduğumda suratım dengemi kaybettiğim için o altta ben üstte yere düşmüştük. Kafasını yere çarptığı için gözlerini kapatıp suratını buruşturdu. Bembeyaz ve pürüzsüz teni, dolgun pembe dudakları ve gözlerini araladığında gördüğüm mavi gözler kız olduğunu kanıtlamıştı. Bir süre ikimizde birbirimize şaşkınca baksak da kaşları çatıldı ve hemen ardından cırlamaya başladı.
"Kalksana üzerimden geri zekâlı ciğerlerim asfalta ilişkiye girmek üzere!" Gözlerimi kırpıştırdıktan hemen sonra kendime gelip üzerinden kalktım. Oda benim ardımdan hızla kalkıp arkasını silkeledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çete 2 || Küllerinden Doğuş
FanfictionLondra'dan çok uzun bir zaman uzaklaşmış bir genç kız. Bir zamanlar şehir efsanesi olan bu genç kızı, en sevdiği şehirden ne uzaklaştırır? Aklınıza direk bu soru geldiyse eğer dostlarım, üzgünüm doğru soru bu değildi. Bir zamanlar şehir efsanesi ola...